Biyoloji öğretmeni Nazmiye Erden ve Derya Öncel, antik dönemde İda Dağı olarak adlandırılan Kaz Dağlarının bereketli topraklarında yetişen bitkileri yazdı.
Evrensel‘deki Biyoloji Öğretmeni Nazmiye Erden‘in yazısına göre; Kaz Dağları antik dönemde İda Dağı olarak adlandırılmış ve birçok efsaneye ev sahipliği yapmıştır. Bunlarda ilki Homeros’un İlyada destanıdır. Dünyanın ilk güzellik yarışmasını ve Truva savaşlarını anlatır. Kaz Dağı eteklerinde yaşamış onlarca kültür bize onları hatırlamamızı sağlayacak hatıralar bırakmıştır. Bu anlatılar sayesinde tarihi bir takım gerçeklere ulaşmaktayız. (Çoban, R,2012)
Tarihsel zenginliğinin yanı sıra bölgede endemik olarak birçok bitki türü barındıran Kaz Dağlarında yetişen sarıkız efsanesine ithafen, Sarıkız Adaçayı bitkisi bulunmaktadır. Efsanelerin bitkilerle anlatımını düşündüğümüzde insan bitki ilişkisinin bizlere bölge insanının yaşayışları ile ilgili bazı kadim bilgiler verdiğini anlarız. Bölgede Sarıkız adaçayı bitkisi toplanırken Sarıkız hatırlanır ve ona hatıratına saygı ile bu bitki itinayla köylü kadınlar tarafından toplanır. Özellikle tıbbi amaçlı kullanılan bu bitki ve diğer endemik bitkiler günümüzde yanlış otlatma, erozyon ve yangın gibi sebeplerle tehlike altında bulunmaktadır
Etnobotanik terimi bitki insan ilişkisi diye kısaca tanımlanabilir. Etnobotanik ilişki dediğimizde işin içine karşılıklı kullanım, etkileşim, üretim ve tüketim girmektedir. (Ertuğ, 2004)
Gelenek terimi ise Türk Dil Kurumu sözlüğünde şu şekilde açıklanmaktadır; bir toplumda eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlardır.
Anadolu tarih boyunca birçok medeniyete beşiklik yapmış olması bakımından zengin bir kültür mirasına sahip olduğu bilinmektedir. Kaz Dağlarının ve buradaki yerleşim yerlerini incelediğimizde binlerce yıl öncesine dayanan bir tarihi olduğunu göz önüne alındığında, yöre halkının geleneksel alanda kullandığı bitkiler belirlenmiş ve kaybolmaya yüz tutan kadim bilgilerin kayıt altına alınması amaçlanmıştır. Bu amaçla Tahtakuşlar, Doyran, Mehmetalan, Çamcı köylerinde etnobotanik araştırma yapılarak kaynak kişilerle görüşülmüştür.
Kaz Dağı Milli Parkına yakın yerleşim alanlarında Tahtacı Türkmenleri ve Yörük adını alan grupların yaşadığı görülmektedir. Tahtacı Türkmenleri doğumdan ölüme kadar bitkilerle iç içe geçen bir yaşantı sürdükleri görülmektedir. Bu yerleşim yerlerinde etnobotanik araştırma yaparak doğum ölüm, düğün gibi geleneklerde kullanılan bitkilerle ilgili birçok bilgiye ulaşmaktayız. Etnobotanik değeri olan bitkilerden bu yazımda sekiz örnek ve geleneklerde kullanımına bakıldığında birçok bitkiye ulaşmaktayız bu bitkilerden bitki sekiz adedini yakından görelim.
1-Trigonella foenum-graecum (Boy otu)
Tohum kısımları kurutulur, daha sonra bu kısımlar ipe uzunca ve aralarına nazar boncuklu olarak dizilir. Tahtacı Türkmenlerinde adetlerine göre; Türkmen kadınları doğumdan sonra anne olur olmaz takarlar. Annenin kokusunu ve boy otu kokusunu alan bebek anneyi böylece tanır. Annesi tarlada ve ya çalışırken yanında olmadığında beşiğine asılırsa o kokuyla sakin olur, annesi yanında olduğuna inanır. Ayrıca nazarlık olarak da boyuna annelere ve çocuklara asılır.
2- Cornus senguinea (Kızılcık)
Türkmen gelenek ve adetlerine göre evlenmek isteyen genç kızlar takar. Böylece evlilik dileklerini çevreye duyurur. Taktığı kolye ile toplum içindeki statüsü böylece belli olmuş olur. Böylece yazılı olmayan bir dil kullanarak kendisini ifade eder.
3- Pinus brutia (Kızıl Çam)
Bu kolye bekar kızlar tarafından takıldığı için medeni halinin belirlenmesinde kullanılır.
Ayrıca sünnet edilecek çocuğa, sünnet elbisesi giydirildikten nazar değmesin diye kızılçam çırasından siyah sürme kaş, aralarına veya gözaltına biraz sürülür. Böylece nazara karşı da kullanılmış olur. Ayrıca kızılçamdan yapılan tahtalarla tabutlar hazırlanır. Bu yalnızca yörede yaşayan Türkmenlere ait bir adettir.
4- Pistacia terebinthus (Menengiç, Çitlembik)
Kaynak kişilerden aldığımız bilgiye göre, Çitlembik ağacının dal, odun kısmından yapılan nazarlık, yöredeki insanlara göre nazardan korunmak için kullanılır. Fakat her çitlembik ağacı nazarlık olarak kullanılmaz. Bunun için horoz sesinin ulaşmadığı bölgeden kesilen dallar nazarlık olarak kullanılır. Bu dallar parmak kalınlığında olması gereken, ortalama 5-6 cm uzunluğunda parçalar kesilir üzerine çentikler dört adet yapılır. Uç kısmına delik yapılır ve boyuna kısmına veya eskiden takkelere ilikle asılır. Bu şekilde bakanın nazarından, kötü kem gözünden korunacağına inanılır
5- Triticum eastivum (Buğday)
Kaynak kişilerle yaptığımız görüşmelerde buğdaylar şekil verilerek mavi boncukla süslenerek kapıların üzerine asılır. Böylece evlere bolluk bereket geleceğine aynı zamanda nazardan korunacağına inanılır.
6- Caryophyllus aromaticus. (Karanfilli Kolye)
Kaynak kişiye göre Türkmenlerde gelinler takar. Böylece onun bekar mı evli mi olduğu, yani toplum içinde statüsü belli olur.
7- Amygdalus communis (Badem)
Kaynak kişilerle yaptığımız görüşmelerde bademli kolye ve nazarlıkları genç kızların eskiden kullandıklarını belirmişlerdir. Genç kızlar bademli kolyeyi takar ve göçebelik halinde konakladığı yere bu bitki dikilip yeşersin diye boynunda taşır. Böylece gittiği yere bereket bolluk getirdiğine inanılır. Ayrıca nazarlık olarak kullanılır.
8- Anastatica hierochuntica (Meryem Ana eli, Fatma Ana Eli)
Meryem ana Fatma ana eli birçok kaynakta Jericho gülü veya Gerçek gülü diye geçmektedir. Yörede yetişmediği halde geleneklerde kullanılması ilgi çekicidir. Çöl bitkisi olan bu bitki, uzun süre kuru kaldıktan sonra çöle yağan yağmurlarla tekrar yeşillenir. Anastatica hierochuntica, tohumlarını çevresindeki ölü kıvrılmış dalları ile korunmakatadır. Yağmur yağması, ölü dalların su alarak şişmesi daha sonra tohum kabuklarının açılması ile tohumların serbest kalmasına neden olur (Friedman vd,1978). Mehmetalan köyünde kaynak kişilerden aldığımız bilgilere göre; doğum yapan kadınların doğumu zor oluyorsa bu bitkinin dal kısmı bir bardak suya atılır ve suda bu bitkinin dalları tıpkı rahmin iç kısmı gibi açılır. Doğum sırasında o sudan biraz içirilir. İnanışa göre böylece doğum kolay olur ve bebek dünyaya gelir. Resimde görülen bitki nesilden nesile geçerek el değiştirmiştir. Kaynak kişilerden aldığımız bilgiye göre el değiştirmesinin kuralı şudur; Erkek çocuk sahibi kadınlar bunu yine kendinden sonra erkek çocuğu olan kadına devreder.
Sonuç olarak Kaz Dağları yöresinde yaşayan insanların bitkilerle olan ilişkisi, incelendiğinde geleneksel hayatta sürdürülmesi sırasında yazılı olmayan bir kültürün olduğu anlaşılmaktadır. Kaz Dağı insanı doğum anından Fatma Ana eliyle ve Ana kokusu ile başlayan etkileşim, düğün sosyal statü bildiren bitkiler, bolluk ve nazar için kullanılan bitkilerin kullanımı ile devam eder ve ölüm anında tabutların Kızılçamdan yapılması ile son bulur. Doğumdan ölüme dek süren bitkilerin kullanımı köyden kente göç, Kaz Dağları’nın yanlış otlatma, yanlış kullanımı gibi etkilerle unutulmaya yüz tutmaktadır.
Kültürel zenginliği tarihi ve bitki örtüsü ile bilinen Kaz Dağı yöresinde bu zenginliği oluşturan bitkilerin bu dağlarda ve çevresinde yaşayan insanlarla karşılıklı ilişkisi yüzyıllardır etnobotanik bilimi çerçevesinde devam etmekte ve günümüzde eskisi kadar olmasa bile özellikle nazarlık için kullanılan bitkilerin kullanılmasıyla sürdürüldüğü görülmektedir.
Bin pınarlı İda ve eşsiz bitkileri
Yine Evrensel‘den Derya Öncel’in yazısına göre; Mitolojide tanrılara ev sahipliği yapmış İda, bereketli toprakları, sayısız şifalı bitki örtüsüyle altından değerlidir. Homeros İlyada’da ‘Bol pınarlı vahşi hayvanlar anası’ diye anlatır İda’yı…Yunan mitolojisinde birçok mitos burada geçer.
Bir Kızılderili sözü şöyle der: Ormandaki tüm sesleri dinle, ağaçları izle, hayvanları ve tüm yaşanan şeyleri …kitaplardan öğrendiklerinden daha fazlasını bulacaksın….”
Şimdi milyonlarca metrekare üzerindeki bitki ve canlı örtüsünü katleden güçler, yüreğine hançer vuran eller var…Sarıkıza, Emine’yle Hüseyin’e saygımızdan, onlar için buradayız…Kaz Dağı sahipsiz değildir… Ve Kaz Dağının üstü altından zengindir…
Şimdi bize şifa veren bu topraklar üzerindeki tıbbi ve aromatik bitkilerin bir bölümünü tanıyalım isterim…
Kazdağı önemli bitki alanı olarak belirlenmiştir. Kazdağı Milli Parkı’yla korunur. Yaklaşık 800 takson, 32’si buraya özgü olmak üzere, 29 endemik tür Kaz Dağı Milli Parkında bulunur, ülke çapında 77 endemik ve nadir bitki bulunmaktadır. Doğada bilinçsiz toplama yüzünden birçok türün maalesef sonu gelmekte, bunun önüne geçmek için bazı kurallara uymalıyız. Doğa öncelikle kendi yaşam alanı olan hayvanlara hizmet eder. Karıncaların kekik, koyunların civan perçemi yediğini, hayvanlar yaralandıklarında sinirotunu bulduklarını hayretle izleriz…
Bu kadim topraklarda, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler alanında okuyup, bu alanda çalışmaya karar verince, doğaya hayranlığım bir kez daha arttı. Bereketli topraklarda doğal yetişen tıbbi bitkilerle yine yetiştirilen tıbbi ve aromatik bitkilerle, yenilebilir doğal kozmetik ürünler üzerine çalışıyorum. Ne yersek oyuz evet, ne kullanırsak da oyuz…
Sürdürülebilirlik doğada çok önemlidir. Bilinçsizce toplama popülasyonun sonunu getirebilir. Bitki toplamada, bir öbeğin tamamını almamalıyız ki seneye yine bulabilelim. Köklü bitkileri alırken dikkat etmeliyiz. Genel olarak toplama zamanlarına değinirsek :
Taze bitkiler, Şubat sonundan başlayarak Kasım sonuna kadar toplanabilir. Bitkilerin yer üstü kısımları bitki çiçek açmadan evvel veya çiçekte iken, yaprakları toplanacak bitkiler, bitki çiçek açmaya başladığı zaman. Kökler (toprak altı kısmı) bitkinin toprak üstü dalları kuruduktan sonra. Tohumlar olgunlaştıktan sonra, bir kısmı ise henüz olgunlaşmadan. Meyvelerde en etkili zaman, olgunluk zamanıdır. Ağaç ve dal kabukları, bitki yapraklarını döktükten sonra veya ilkbaharda bitkiye su yürümeye başladığında.
Yalnızca sağlıklı, temiz ve haşaratsız (larvasız, kurtsuz ve böceksiz) bitkiler toplanmalıdır.
Ekmeğini doğadan kazanan köylü dostlar yeterli botanik bilgisine sahip olmalıdır, en iyi doğa koruma onlarla mümkün. Yine Etnobotanik çok önemlidir, kültürel mirasın yeni nesillere taşınması ancak bununla mümkündür. Teşhisini yapamadığımız bitkileri asla toplamamalıyız.
Şimdi bölgedeki bazı bitkileri tanıyalım:
Civanperçemi – Achillea millefolium:
Güneşli ve sıcak ortamlarda yetişen civanperçemi çayırlarda, dağ yamaçlarında, yol kenarlarında yetişir. Uygun ortamı bulduğunda hızla yayılır. Terlemeyi artırarak ateş ve soğuk algınlığına iyi gelir. İştahı artırır, sakinleştiricidir, uykusuzluğa iyi gelir. Mide kramplarına, gaz sancısına, gastrite iyi gelir. Karaciğer rahatsızlıklarında kullanılır. İltihabı hafifletir. Adet dönemi ağrılarını hafifletir. İdrar söktürücüdür.
Sarı Kantaron – Hyprericum perforatum:
Kantaron bitkisinin yaklaşık 80 türü vardır, bunlardan 6 türü tedavi amaçla kullanılmaktadır. A ve C vitaminleri ile çeşitli mineraller içerir. Bunlardan Hypericcum perforatuma bakalım : En çok yara iyileştirici özelliği ile bilinir. Hücre yenileyicidir. Kas gevşetici özelliği ile adet dönemlerinde oluşan kasık ağrılarının dinmesine yardımcı olur. Mide ağrıları, gastrit ve ülserin tedavisinde kullanılır. Göğsü yumuşatır, öksürüğü keser, bronşit tedavisinde fayda sağlar. Depresyon durumlarında çok fazla faydası vardır. Sakinleşme sağlar.
Sarıkız Çayı- Sideris trojana ehrend:
Endemik türdür, toplanması yasaktır. Yalnızca Kaz Dağları’nda yetişen bu bitki “Dağ Çayı” olarak da bilinir. 1500 metreden yüksek olan kayalıklarda yetişir. Antiülser, antimikrobiyal, antioksidan özelliği taşır. Diş eti hastalıklarına karşı etkilidir. Ağrı kesici, ateş düşürücü olarak da kullanılır. Sindirimi kolaylaştırır. Soğuk algınlığına iyi gelir.
Kazdağı Köknarı- Abies nordmanniana subsp.equi-trojani:
Çamgiller familyasındandır, endemiktir. Toplanması yasaktır. Yara ve çıbanlarda mikrop öldürücü etkisi sayesinde merhem olarak kullanılır. Yaprakları, taze yeşil kozalakları kaynatılıp şurup olarak içildiğinde solunum yolu rahatsızlıklarına iyi gelir.
Kekik – Thymus pulvinatus Celak:
Endemiktir. Toplanması yasaktır. Antiseptik ve antibiyotik özellikleri ,soğuk algınlığı gibi solunum yolları için etkilidir.