Organik ürünler artık büyük bir pazar. Gıdadan, tekstile geniş bir alana yayılan bu pazarın ne kadar sağlıklı olduğu ise merak konusu. Pahalı da olan bu pazarın bilinmeyenlerini uzmanı ile İz Gazete’den Gülsen Candemir ile konuştu.
Bundan 15 yıl öncesine kadar “organik tarım” kavramı hayatımızda yoktu ancak bugün hayatımızın merkezine yerleşti. Belki de bu kavram, bilinçli bir şekilde yerleştirildi. Ne dersiniz? Aklımızdaki deli soruları Çiftçi-Sen Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu ile konuştuk. Tüm doğru bildiğimizi sandıklarımızı derinden sarsan Çobanoğlu, sağlıklı gıdaya erişmenin ipuçlarını da anlattı.
Organik gıda dediğimiz şey tam olarak nedir? Neyi anlamalıyız organik gıdadan?
Endüstriyel gıda sisteminin yarattığı sağlıksız, bol kimyasal kullanımlı tarımsal üretim tarzı tüketicilerde hoşnutsuzluk yaratmaya başlamıştı. Tüketicilerin bu hoşnutsuzluğunu ve “sağlıklı gıda” arayışını paraya çevirmek isteyen şirketler, daha az kimyasal kullanımını içeren sertifikalı organik tarım sistemini gündeme getirdi. Bu sistemde özel şirketler üretimi denetler ve üreticiye organik ürün sertifikası verir. Ve üretici bu sertifikası varsa pazarda ürününün organik olduğunu iddia edebilir. Üretici besin değeri yüksek atalık tohumlarla ve ekolojik yöntemlerle ürün yetiştirmiş olsa bile bu sertifikası yoksa pazarda ürününü “organik” diye satamaz. Tüketiciler de bu sertifikalı organik ürünleri piyasaya göre daha fazla para vererek satın alıp tüketiyor. Bu ürünlerin hibrit tohumdan mı üretildiği, besin değerinin ne olduğu vb. soruların cevabı ise sertifikasyon kuruluşunun değerlendirmesi içinde yer almaz. Onu ilgilendiren bölüm kalıntı oranının eşik değerde olup olmadığıdır. Kısacası sertifikalı organik tarım da endüstriyel tarımın bir başka biçimidir.
Organik gıda maliyetli bir üretim şekli midir?
Sertifikalı organik tarım, üretici açısından tabii ki maliyetli. Çünkü sertifika alabilmek için sertifikasyon kuruluşuna (şirkete) para ödediği gibi, organik tarımda kullanılan kimyasalları da, daha pahalıya alıyor. Ama tarımsal üretimde üretici açısından “agroekolojik” yöntem daha ucuzdur. Bir kere kendi tohumunu kendin üretirsin, şirketlere tohum için para vermezsin. Onlarca yılda o yörenin toprağına, iklimine adapte olmuş atalık tohumlarla üretim yaptığından dolayı tohumlar hastalıklara karşı daha dayanıklıdır. Daha az su kullanırsın ve doğadan elde ettiğin ilaçlarla bitki hastalıklarına çare arar kimyasal zehir satan firmalara para vermezsin.
Ne oldu da toplum olarak organik gıda arayışına girer olduk?
Sağlıklı gıdanın insanın bünyesini güçlendirdiği, hastalıkları önleyici bir etkisi olduğu bugün herkes tarafından kabul ediliyor. Aynı şekilde kimyasallarla zehirlenmiş gıdaların da insan sağlığı üzerindeki yıkıcı etkileri de bilinen bir gerçek. Bu nedenle insanlar “sağlıklı gıdaya nasıl erişebiliriz” arayışı içine giriyor. Şirketler de insanlardaki bu arayışı çok iyi kullanarak “sertifikalı organik ürün”ün sağlıklı olduğu imajını iyi işliyor. Bu nedenle insanlar da, ürünün besin değeri, kullanılan kimyasallardaki eşik değer nedir? O eşik değerin zaman içerisinde olumsuz etkileri ne olur? Hele bunu tüketenler çocuklar ise… ? vb. sorular sorarak sistemi sorgulamadan organik gıda, sağlıklı gıdadır diye düşünüyor.
Halbuki insanların hastalandıklarında iyileşmek için kullandıkları ilaçları üreten şirketler aynı zamanda konvansiyonel tarım ve organik tarım kimyasallarını da üretmektedir. Yani bir taraftan insanları zehirlemekte, diğer taraftan da insanlar sağlıklarına tekrar kavuşsun diye ilaç satıyorlar.
Organik gıdaya ulaşmak mümkün mü gerçekten?
Bu soruyu “Sağlıklı gıdaya ulaşmak mümkün mü gerçekten?” diye anlamak isterim. Evet sağlıklı gıdaya ulaşmak mümkündür. Yeter ki tüketiciler şirketlerin yarattığı İmajların etkisinden kurtularak ne istediklerinin farkına varsın ve agroekolojik üretimde bulunan üreticileri desteklesin, toprağı, suyu, havayı kirleten sermaye yatırımlarına ve politikalarına karşı mücadele etmeyi önlerine koyabilsinler. Çünkü sağlıklı gıda sağlıklı çevre ile mümkündür.
Şehir hayatında, organik sertifikası olmayan ama ilaçsız ve geleneksel yöntemlerle elde edilen ürünlere erişmek olası mı?
Yukarıda da belirttim mümkün. Ancak tekrarlarsam: sağlıklı gıda üretimi için üreticinin kimyasalsız, besin değeri yüksek atalık tohumlarla, geleneksel yöntemler kullanarak üretimde bulunması da yetmiyor; toprağın, suyun, havanın da temiz olması gerekiyor. Bu nedenle ekolojik dengeyi alt-üst eden, havayı, suyu, toprağı kirleten politika ve yatırımlarında engellenmesi gerekiyor. Aksi takdirde üretici hiç kimyasal kullanmasa bile bu yatırımların yarattığı kirlilik üretilen gıdalarda toksin oluşturacak ve bu gıdaları tüketenler olumsuz etkilenecektir.
Sadece gıdada değil, tekstilde de organik ürünler adı altında ciddi satışlar yapılıyor. Organik ürünler adı altında yeni bir pazar oluştuğunu söylemek doğru olur mu?
Soru içinde cevabını da barındırıyor; kapitalizm hem doğaya,insanlara, tüm canlılara zarar veriyor, hem de verdiği zararın yarattığı yıkımı ve yıkımın korkusunu da paraya çevirmesini biliyor. Sadece “organik ürünler” adı altında bir pazar yaratmadı, birçok pazar yarattı. Örneğin kullanılan kimyasal gübreler ve kimyasal zehirler topraktaki canlı yaşamını olumsuz etkiledi, birçok canlı türü gibi solucanlar da yok olmaya başladı. Solucanlar hem toprağı havalandırmakta, hem de solucan gübresi toprağın verimliliği için en önemli gübrelerden birisidir. Şimdi de yeni bir pazar oluştu: Solucan gübresi üretimi ve pazarı… Bakalım daha neler göreceğiz.
Başlık Fotoğrafı: Bethany Szentesi/Unsplash