Ali Ekber Barmağıç ile söyleşi: “Sermayenin saldırılarının geriletilmesi için ekoloji mücadelesi bizlere alan açmaktadır”

0

Yesil Direniş Ekoloji ve Yaşam Gazetesi’nin “Türkiye’de Koronavirüs Öncesi ve Sonrası Ekoloji Hareketleri” başlığını taşıyan söyleşileri Munzur Çevre Derneği başkanı Ali Ekber Barmağıç ile devam ediyor; Bazı ekoloji hareketlerinin ‘ekoloji mücadelesi siyasi bir talep içermemelidir’ biçimindeki yaklaşımları ekoloji mücadelesini devlete ve hükümetlere yedeklemek anlamına gelmektedir. Ekoloji mücadelesi tamda sistemin uygulamalarına itirazdır. Siyasidir. Demokrasi mücadelesidir

Söyleşi: İsmail Akyıldız / 12 Mayıs 2020 / Yeşil Direniş – Ekoloji ve Yaşam Gazetesi

Yeşil/Ekoloji hareketinin tarihsel birikimi hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz? Böyle bir birikimden söz edebilir miyiz? Eğer yanıtınız evet ise bugüne kadar genel bir değerlendirme yapmanız mümkün mü?

Dünyanın insan faaliyetleri sonucunda yaşanmaz hale geldiğinin tartışıldığı süreç son 150 yıllık zaman dilimi içinde olmuştur. Yüz elli yıllık süreçte sorun daha çok sınıfsal perspektifle ele alınmış ve tartışılmıştır. Bu süreçte sömürge ülkelerde işletilen madenler, el konulan tarım alanları, orta çağ köleci toplum koşullarında çalıştırılan yerel halkın sorunları tartışılmış, zenginlik kaynaklarının sömürülmesi üzerinden sorun ele alınmış, ekolojik tahribat göz ardı edilmiş veye tali planda bırakılmıştır.

1800 yılların son çeyreği ve 1900 yılların ilk yarısında sanayinin hızlı gelişimi, ham madde ihtiyacı dünya savaşına yol açmış, dünyanın zenginlikleri emperyalistler arasında bölüşülmüştür.. Emperyalist paylaşım savaşı ve Sanayinin hızlı gelişimi sonucu doğal kaynakların kontrolsüz sömürüsü, tarım alanlarında üretimin yoğun yapılması sonucunda, toprağın tuzlanması, sanayi işletmelerinin katı, sıvı ve gaz atıklarının gezegeni kirletmesi sonucu, bu alanda çalışma yapan bilim insanlarının bilimsel çalışmalarının sonucunda ekolojik sorunlar dile getirilmiştir.. Başlangıçta ekoloji, biyoloji bilim dalı içinde bilimsel çalışma olarak ele alınıyorken, 1935 yılında bilim dalı olarak kabul edilmesi ve bu alanda daha çok bilimsel çalışma – araştırma yapılmasının önünü açtı.

İkinci dünya savaşı yıkımı sonrasında yakılan/yıkılan yerleşim alanları, sanayi tesislerinin yeniden inşası daha fazla doğal kaynak ihtiyacı ortaya çıkarması sunucunda yaşam alanlarına saldırılar başladı. Yoğun kaynak talebi, sonsuz meta üretim isteği sonrası doğal denge bozuldu. Bu alanda çalışma yapan bilim insanlarının yoğun uyarıları sonucunda birleşmiş milletler 1972 yılında ilk uluslar arası çevre konferansı düzenledi.. Sonraki süreçte onlarca konferanslarda kararlar alındı, protokoller imzalandı. Bağlayıcı niteliği olmayan bir dizi antlaşma, sözleşme, protokol uygulanmadı.

Toplumsal muhalefetin ekoloji ayağı yetmişli yıllardan başlayarak gelişti ve örgütlenerek partileşti. Gerek teorik zeminde, gerek pratik alanda önemli mücadelelere ön ayak oldu. Almanya’da yeşiller hükümetlerde iktidar ortaklığı yaptı. Şu anda Avusturya ve daha pek çok Avrupa ülkesinde hükmet ortağı veya önemli muhalefet partileri konumunu korumaktadır.

Ekoloji mücadelesi ülkemizde 90’lı yılların başlangıcında Bergama köylülerinin mücadelesi ile ülke gündemine girdi ve görünür oldu. Sonrasında su kaynaklarına saldırılar başlaması, çıkarılan maden yasası sonucunda maden kaynaklarının yabancı şirketlere açılması, Çernobil nükleer faciası sonrası toplumda oluşan nükleer enerji karşıtlığına rağmen Akkuyu ve Sinop nükleer santrallerinin ihale ve inşaatlarının başlaması dolayısıyla ülkemiz genelinin yerel mücadelelere sahne olduğu görüldü. Ekoloji bilimine ilgi, eğitim, araştırma çalışmaları toplumda ekoloji bilinci geliştirdi. Yerel direnişler arasında iletişim ve dayanışma arttı. Bürokratik, hukuki ve toplumsal mücadeleler ülke gündemine girdi. Demokratik talepler demokrasi mücadelesine dönüştü.
Mücadelelerin yerellerden başlayarak genele evrilmesi yolunda bizleri görev ve sorumluluk beklemektedir. Geldiğimiz aşama tam da burasıdır. Genel bir ekoloji örgütlülüğü ve mücadelesinin sorumluluğu omuzlarımızdadır.

Koronovirüs salgını ekoloji hareketinin dönüşümü ve gelişimi bakımından olumlu ya da olumsuz bir rol oynamakta mıdır/ oynar mı? Salgının hareketin güçlenmesi için yeni olanaklar doğurdu ise bunlar nelerdir? İçinde bulundugumuz koşulların avantaj ve dezavantajlari nelerdir?

Salgın olumlu ve olumsuz sonuçlarla bizleri yüz yüze bırakmıştır. Olumsuz yanı şu oldu; salgın dünyada ve ülkemizde bizleri yaşamdan tecrit etmiş oysa ekolojik tahribat faaliyetleri devam etmiştir. Madenler, mega projeler ve planlanmış faaliyetlere ara verilmemiş, sokakların sessizliği şirketler adına avantaja çevrilmiştir. Salgının, doğal yaşam ortamlarının tahrip edilmesi, ormanların yok edilmesi, su kaynaklarının tüketilmesi, atmosferin kirletilmesi, kimyasal üretim biçimleri ile toprağın verimsizleşmesinin bir sonucu olarak ortaya çıktığının tartışılması ise ekoloji bilincinin gelişmesi sonucunu doğurması bakımından olumlu olarak değerlendirilebilir. Fabrikaların kapanması sonucunda sanayi atıklarının aktığı derelerin yeşermesi, açık havalarda Bursa Uludağ’ın gözle görülüyor olması, İstanbul haliçte görülmeyen yunus balığı türlerinin görülmesi, yaban hayvanlarının dünyanın pek çok yerinde doğal ortamlarına dönmesi, insanların tek kirleten tür olarak sorgulanması açısından önemlidir. Doğal Yaşam ortamlarının benzer örnekler üzerinden tanımlanması gelecek ekoloji mücadelesinde topluma örnekler sunması açısından olumlu olacaktır.

Küresel ekolojik kriz Türkiye’ye ne şekilde yansımakta? Bugün ülkenin en önemli ekoloji sorunları -öncelik sıralamasına göre- nelerdir?

Küresel ekolojik krizin ülkemizde çeşitli yansımaları olmaktadır. Öncelikle gündelik yaşamı her açıdan olumsuz etkilemektedir. Can kayıpları, işsizlik, ruh sağlığı ve ekonomik sorunları daha derin olarak yaşamaktayız. Maden, baraj, taş ocakları, inşaat vb. gibi alanlarda faaliyetler hız kesmeden devam etmektedir. Salda gölünde “Millet Bahçesi” ve Kanal İstanbul gibi yıkım projelerinde uygulamaya dönük adımlar atılmaktadır. Ekolojik tahribat içeren faaliyetlere hiç bir kısıtlama getirilmemekte, inşaata dair her alanda adeta daha fazla emek sömürüsü teşvik edilmekte, salgın hastalık sorun olarak görülmemektedir. Toplumsal muhalefetin aktörleri evlere hapsedilmişken, durum fırsata çevrilmiş bulunmaktadır. Yerel ve genel anlamda toplumsal muhalefetin kısıtlanmış olması şirketler lehine avantaja dönüşmüştür. Sonuç olarak : Hiç bir koşul sermayeyi kar, rant ve talandan alıkoymamakta, ucuz işgücü her koşulda sömürülmekte ve emekçiler açısından sonuç ne olursa olsun ekolojik yıkım devam etmektedir.

Ekoloji hareketinin bundan sonra nasıl bir yönelimi olacaktır/olmalıdır? Ne yapmalıyız? Ne yapmamalıyız?

Dünya tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir ve ilk sınıflı toplumların ortaya çıkmasıyla birlikte günümüze kadar devam etmektedir. Zaferler ve yenilgilerle doludur. Bu süreç bizlere bilgi, birikim, tecrübe kazandırmıştır. Sınıfsal olarak saflar günümüzde teorik ve pratik olarak daha nettir.

Ekoloji ve sorunları tarihi ise yenidir. Özellikle dünya kapitalist sistemin gelişmesinin son 150 yıllık sürecinde sonuçları canlı yaşamı etkilemiştir. Ekolojinin bilim dalı olarak 1935 yılında kabul edilmesi ve üniversitelerde alanla ilgili çalışmaların başlanması sonucunda dünyanın kirletilerek yaşanmaz hale geldiği yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya konması, ekoloji hareketlerinin gelişmeye başlamasına neden olmuştur. Tarihi kısadır.

Ekoloji örgütlenmeleri yetmişli yıllardan başlayarak günümüze kadar devam etmektedir. Avrupa’da pek çok ülkede yeşil hareket partileşmiş, parlamentoya girmiş ve hükümetlere ortaklık etmiştir. Ülkemizde doksanlı yıllarla birlikte gelişmiş örgütlenmiştir.

Bundan sonraki süreçte, tahribatlarının sonuçlarının günlük yaşamda daha fazla görünür olması nedeniyle yerellerde daha fazla mücadelelere tanıklık edeceğiz. Yereller arası dayanışmaya daha fazla ihtiyaç vardır. Yaşam alanlarının yok edilmesi sonucunda, göçlere, tarih, kültür, dil, ekonomik sonuçlarla karşılaşan insanlar topraklarına, geleceğine daha fazla sahip çıkacaktır. Ekolojik mücadele sürdürücüleri olarak bizler, ekolojik bilinç taşımamızın yanı sıra yerel mücadelelere daha fazla katılmak, yerel dayanışma, demokratik yaşam taleplerimizi örgütlenme görevi ile karşı karşıya bulunuyoruz. Sistemin ve sermayenin saldırılarının geriletilmesi için ekoloji mücadelesi bizlere alan açmaktadır.

Eklemek istediginiz başka bir şey var mı?

Pek çok ekoloji kurumunun ekoloji sorununu içeriğinden kopardığını düşünüyorum. Tartıştığımız yıkım proje-faaliyetlerini sürdüren şirketler bu yetkiyi nereden almaktadır? Yasal, bürokratik zemini kim sağlamaktadır? Faaliyetler süresince halkın yaşam alanlarını savunması kimlerin talimatı ile engellenmektedir?

Bu ve bunun gibi soruların cevabı: hiç bir faaliyet Devlet ve devletin uygulamalarının sürdürücüsü olan hükümetlerin yasal düzenlemeleri, aldıkları kararlar ve uygulamalarından bağımsız değildir. Şirketler uygulama ve yıkım faaliyetlerini devlet ve hükümetlerin çıkardığı yasalardan, yaptıkları uygulamalardan alarak sürdürmektedir.

Bazı ekoloji hareketlerinin “ekoloji mücadelesi siyasi bir talep içermemelidir” biçimindeki yaklaşımları ekoloji mücadelesini devlete ve hükümetlere yedeklemek anlamına gelmektedir. Ekoloji mücadelesi tamda sistemin bu uygulamalarına itirazdır. Siyasidir. Demokrasi mücadelesidir.

Munzur Çevre Derneği devletten, hükümetten, sermayeden bağımsız ekoloji mücadelesini demokrasi mücadelesi olarak görmekte, kurulduğu 2003 yılından günümüze kadar demokrasi mücadelesi içinde demokratik kitle örgütü olarak yer almaktadır.

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Bugüne kadar hangi yeşil/ekoloji hareketlerinin parçası oldunuz?

Dersim Ovacık doğumluyum. 80’li yıllarda İstanbul Kazlıçeşme’de deri iş kolunda işçi olarak çalıştım. 90’lı yıllarda Munzur’da baraj projelerinin gündeme gelmesi ile ekoloji bilimini okumalarına başladım ve sürdürülmekte olan mücadeleye katıldım. 19 kurucu üye ile 2003 yılında kurulan Munzur Çevre Derneği’nin kuruluşunda görev aldım. İçinde bulunduğumuz 4. dönemde (2019-2021) başkanlığını üstlendim. Derneğimiz, Nükleer Karşıtı Platform, Munzur Kültür ve Doğa Festivali, Dersim Ovacık Köy Dernekleri bileşeni, Ekoloji Birliği izleyenidir. Sürdürülmekte olan Sinop ve Akkuyu nükleer karşıtı hareket ile dayanışma içindedir. Ayrıca; Artvin, Fatsa, Sivas Bakırtepe, Aydın ve Kaz dağları’nda verilen ekoloji mücadeleleri ile dayanışmasını sürdürmektedir.

Paylaş.

Yazar Hakkında

Bir Yorum Bırakın