KAZDAĞLARI’NDA HALİLAĞA BAKIR MADENİNİ İSTEMİYORUZ! -Füsun Kayra yazdı

0

Füsun Kayra 10 Şubat 2021 tarihinde Ankara’da Cengiz Holding’in Halilağa Bakır Madeni için gerçekleştirilen İDK toplantısını ve bu süreçte yaşadıklarını anlattı…

Cengiz Holding’in sahibi olduğu Halilağa Bakır Madeni için, Ankara’da, Çevre ve Şehircilik bakanlığında yapılacak olan İdk/ inceleme değerlendirme komisyonu toplantısına, çevre örgütü temsilcileri ve proje kapsamında yaşayan köylüler, yasal katılım hakkımızı kullanarak gitmek istedik. Ama ne yazık ki, bize araç temin edecek olan kamu kurumları üzerinden tehdit edildik, engellendik. ‘Bayramiçten çıkartılmayacağımıza’,  ‘eğer bize katkı sunarlarsa başlarının yanacağına’, dair argümanlarla. Özel Seyahat acentası ile gitmek istediğimizde nedense Ulaştırma bakanlığından onay kodu alamadık! Seyahat izin belgesi almak ülke genelinde yasak varken bile kısa ve kolay bir işlem iken, 5-6 kişilik kuruldan onay almamız gerektiği söylendi Kaymakamlıktan. Tam anlamıyla seyahat etme özgürlüğümüz kısıtlandı aslında.  Pandemi koşullarında yaşları 60 üzeri olan köylülerimizi, toplu ulaşım aracı otobüsle seyahat ettirmek zorunda bırakıldık. Hakkımızda ihbar olduğu söylenerek birden fazla kez gbt’ye maruz kaldık. Cesaretli duruşlarıyla yanımızda olan, toprağını, suyunu, havasını korumak için elinden geleni yapmaktan çekinmeyen köylülerimizle, zor bela Ankaraya vardık. Önceden katılacağımızı dilekçelerimizle bildirmiş olmamıza rağmen, engellemeler bakanlık binası girişinde de sürdü maalesef.  Madenin yapılacağı köylerden geldiğimizi, içeri girmemizin hakkımız olduğunu direttik ve en sonunda da bakanlığa girdik.

TOPLANTI/ ÇED

ÇED raporunu hazırlayan danışmanlık firması Mitto, Cengiz Holding yetkilisi, bakanlık temsilcisi, CHP Çanakkale Milletvekili (Özgür Ceylan), CHP doğa hakları danışmanı avukatı, orman bölge müdürlüğü temsilcisi, çevre örgütü temsilcileri ve yöre köylüleri olmak üzere başladı. Normalde çevre temsilcilerine en fazla 40 dakika konuşma hakkı verildiği ve sonra şirket yetkilileri, danışmanlık firması ve bakanlık temsilcilerinin kapalı oturum olarak devam ettiği İDK’da tam tamına 2 saat konuştuk yöreden köylülerimizle birlikte. İlk sırada, şirketin daha önce Hacıbekirler köyünde düzenlenen ÇED toplantısında, toplanmanın iptal edilmesi üzerine gösterimi yarım kalan, görsel video sunumu yapıldı. Tarafsız olması gereken danışmanlık şirketi Mitto’nun hazırlamış olduğu sunum videosu da, ÇED raporunda olduğu gibi yanlı bir şekilde salt proje tanıtım amaçlı, stratejik pazarlama tekniğiyle hazırlanmıştı adeta.

Söz alan çevre örgütü temsilcileri; “Öncelikle halkın katılım toplantısı yapılmadığı halde İDK nasıl yapılabiliyor? İDK neyi değerlendirecek Çed/çevre etki değerlendirmesi yapılmadıysa?” diye sordular. Özellikle 3000 sayfalık raporda orman, ekosistem ve su varlıklarından, bunların yok olacağından hiç bahsedilmemiş, havza bazlı değerlendirme yapılmamış, Kuzey Ege havza alanının risk altında olduğunun belirtilmemiş olmasının kabul edilemeyeceğini söylediler. “İklim programı, kuraklık programının Çed’te olmamasından madenin su varlıkları üzerindeki etkilerinin neler olacağını görmemiz mümkün değildir” dediler. ÇED’de çevredeki maden alanlarının hiç belirtilmemiş olması, bu anlamda stratejik etki değerlendirilmesi yapılmamış olması büyük eksikliktir denildi. Kara Menderesi besleyen Kuzey Ege Havzası’nın içinde  Kirazlı Altın Madeni’nin hem liçleme alanı hem de atık barajı doğrudan Kara Menderes’in yağış havzasında kalırken, hemen yanında da Halilağa olacak bu durumda denildi. %79unun madenleri ruhsatlı olan bölgenin kümülatif etki değerlendirilmesi yeterli değil ve raporun en önemli ve en büyük eksikliğinin de bu olduğu üstüne basılarak söylendi. Keza projenin tarıma etkisi ile ilgili de ÇED’de hiçbir şey yok. Çiftçiliği, hayvancılığı bırakın madende işçi olun diyor ÇED kısaca. Coğrafyaya yeni bir kader biçeceksek, ÇED raporları bu kaderi bize bütün açıklığıyla göstermek zorundadır diye de eklendi.

Toplantı başkanı, maden şirketlerinin açıklarını kapatmasına imkan veren bir süreç olması dolayısıyla Çed’in yaptırılmamasını doğru bulmadığını, yöre halkının çekincelerini öğrenip bunları tutanağa geçirip size daha iyi bir rapor sunma olanağı oluşturulmalı dedi… Çed toplantıları o projeyi isteyip istemediğimizin onaylanması değildir dedi.  Toplantı yapılmazsa, sanki ondan sonraki gelecek sürece ket vuracağı düşünülüyor dedi  ve hatta mümkünse bundan sonraki süreçte sizden ricamız çedleri iptal ettirmemenizdir diyerek bizlere telkinde bulundu! Tabii bakanlık temsilcisi yöre insanının topyekün bu projeleri red etmesi gibi bir olasılığı olabileceğini nedense hiç düşünmedi bile bunları söylerken. Biz nasıl olsa yaptıracağız siz de eksikler varsa söyleyin tamamlayalım ve yapılsın dendi kısaca. Çed mevzuatının kendisinin de ne kadar sorunlu olduğu çevre derneklerinin gündeminde olmalıdır bu yüzden.

Çanakkale milletvekili söz alarak bu projenin olumsuz tarafındayız, yani yapılmaması yönünde fikrimizi beyan ediyoruz dedi. Ülke kaynaklarının, beşli çete denilen şirketlere peşkeş çekilmesinden başka bir şeyi hedeflemeyen madencilik anlayışını da siyaseten çok net ortaya koydu. Tabii CHP’nin bu beşli çete diye tabir edilen şirketler dışında da herhangi bir maden şirketini önermemesini ve asla Kazdağları silsilesinde bulunan bölgede madencilik istemediğini üstüne basarak dile getirmesini, istihdam yaratacağı gerekçesiyle madenciliği desteklememesini, yöredeki tarım ve hayvancılığı, kadınlara istihdam alanı açacak kooperatifçiliği öncüllemesini de umuyoruz.

Danışmanlık şirketi cevherin çıkartılacağı 177 metre genişlikli alanın 90 metre derinliği olacağını ama ocak alanının görüntüsünün Halilağadan, Hacıbekirlerden  asla görülmeyeceğini, görüntü kirliliği yaratmayacağını olumluyarak söyledi! Chp doğa hakları danışma avukatı ise, maden projesinin yeraltı sularına etkisini de gözle  görmüyoruz, ama bu uğradığı zararı ortadan kaldırmıyor dedi.

Raporda 100 bine yakın ağaç kesileceğinden bahsediliyor, halbuki iklim krizi gelmişken, yatırımcıların buna yönelik yeşil yatırımlara yönelmesi söz konusu dünyanın birçok yerinde diye de ekledi. Alamos Gold’un Kirazlıda kesim yaptığı alanın tüm çıplaklığıyla sosyal medyaya düşmesinden sonra verilen tepkilerden çekincemeli olmalılar ki bitkisel toprak örtüsünü kazıdıkları ve bizim ölüm çukuru tabir ettiğimiz alanın dışarıdan görülmemesini sağlayarak, bizim de tepkisiz kalacağımızı umuyor olsa gerekler. Halbuki Kirazlıda Alamos Goldun 6 bin 130 dönümlük alanda, 50 bine yakın ağaç kestiğini idda etmesi, ama Ormancılar birliğinin resmi açıklamasıyla kestiği 350 bine yakın ağaca karşılık, gene kaba bir orantılamayla, Cengiz Holding’in 51 bin 660 dönümlük alanda keseceği ağaç, kendi ifadesiyle 100/200 bin arası olması taahhüt edilirken, Alamosun 10 katı alanı olması dolayısıyla, yaklaşık 3.5 milyon civarında ağacı kesmesi kuvvetle ihtimaldir. Burayı yapmamak Cengiz Holdingi batırmaz ama burayı yapmak Çanakkaleyi batırır demişti Chp doğa hakları danışma avukatı, evet bu gerçekten korkunç bir rakam, bu haliyle Bayramiç ve Çan bölgesini bitirir. Çünkü bu denli büyük bir ormansızlaştırma ile var olan ekosistem tümüyle yok edilecek. Canlılar için doğal yaşam alanları ortadan kalkacak. İklimsel değişiklikler hızlanıcak, yağış miktarları azalacak.  Biliyoruzki günümüzün en büyük sağlık sorunu Korana virüs salgını ve dünyayı bekleyen diğer tüm salgınlar da bu ormansızlaştırmaların sonucu olacak .

Çed raporunu hazırlayan danışmanlık firması yetkilisi köylünün patlatmayla oluşacak toza yönelik endişelerine şu cevabı verdi; Patlatmalı madencilikte taş ocaklarındaki patlatma gibi düşünmemeniz gerek, orada patlatılan taşın hepsi madendir, ama bakırda patlatmayla oluşan havaya giden tozun içinde var maden. O tozumayla giderse bizim madenimiz boşa gider bu da ne demek 6 milyonluk üretimde %10 gibi tozuma oluşsa, Bakırın tonu 7000 dolar sadece tozundan 42 milyon dolar kaybederim her sene dedi… Aslında aynı bölgeyi konuşup, nasıl farklı değerler yüklediğimizi gösteren güzel bir açıklama yapmış oldu kendisi. Köylü patlatmanın yaratacağı etkilerden tozdan, gürültüden, sarsıntıdan ve bunun yaşam alanını nasıl yaşanmaz hale getireceğinden dem vururken, onlar milyon dolarları düşünüyor ne yazık ki!

ÇED alanının çevre köylere yakınlığı dolayısıyla, en yakınındaki 730 metre uzaklıkla Hacıbekirler köyü olmak üzere, şahıs arazilerine ait pek çok arazinin kamulaştırılmasına gidileceği ortadır. Proje sahasındaki kamulaştırmalarla ilgili danışmanlık şirketi temsilcisi maden alanı üzerindeki şahsi arazilerin kamulaştırılmasını, doğal kaynaklarımız anayasamız gereği üretime geçmek zorundadır diyerek savundu.  

Danışmanlık şirketinin temsilcisi eskiden atıklar derelere bırakılıyordu atık havuzları bile yoktu diyerek o günlerden bugünlere çevrecilerin sayesinde gelindiğini de kabul etti, kendi paylarını da saklamayarak.  Halbuki jeolojik olarak Bayramiç ve Çan havzası oluşumları itibariyle teknotonik havzalardır. Üzerinde bulundukları faylar, aktif faylardır. İrili ufaklı bir dünya faydan bahsetmek mümkündür, çedde de bunu inkar etmemişler zaten. Bu yapı üzerine pasa sahası yapacaklar, atık havuzları koyacaklar. Bizlerin bu yerlerde sızdırma riskinin ihtimalinin çok yüksek olmasını görmezden gelmemizi umuyorlar. Yeraltı suyu için açtıkları kuyulardan da anlaşılacağı üzere bazı yerlerde su yüzeye çok yakın yerlerde bulunuyor. Yüzey yağışları olacak ve zenginleştirilmiş cevherde bulunan  ağır metaller yeraltı sularına karışacak. Tüm Bayramiç ve Çan havzasını dolaşacak, tarım toprağına nüfus edecek..  Neyse canım direkt derelere de salabilirlerdi, buna da şükür demeliyiz herhalde!!!

Sürdürülebilir madenciliğin çevre ile mümkün olduğunu öğrenmişler, yani daha çok para kazanmak istiyorlarsa çevreyi de önemsiyormuş gibi gözükmek zorunda olduklarını kabul etmişler.  Ve tabii şirketin kaz sürüsü gelecek yerden tavuk esirgememe hali de cabası, maden çevresi köylerde dağıttıkları maddi desteklemelerden, köylüyü el açan dilenci gibi gördükleri, ellerine üç beş sıkıştırınca köylünün seslerini çıkartmayacağını umduklarını biliyoruz. Bazı köylerde, birlikte hareket ettikleri iktidara yakın bazı kesimler için bu anlayışları etkili olmuş olabilir. Ama maden çevresi köyleri, Bayramiç ve Çan halkının çoğunluğu, biliyoruz ki bu madeni burada istemiyor. Sadece üç dört gün pazarlarda stand açarak 1000e yakın imza toplandı bunu belgeleyen. Çed toplantısının yapıtırılmadığı gün de aynı şekilde yöre halkının 200e yakın imzası bulunmakta. Halilağa ile ilgili itiraz dosyalarımızla beraber, bu imzalar da bakanlığa sunuldu.

Köylülerin ısrarla malcılık yapıyoruz, çiftçilik yapıyoruz suyumuz yeterli, suyumuzun gitmemesini istiyoruz demeleri, madenden dolayı sularımızın kirleneceğini, ekip diktiklerimizin zarar göreceğini söylemeleri, patlamalarla sularımızın akışı değişecek, sularımız gidecek diye ısrarla su mevzusunu dile getirmelerine rağmen, danışmanlık şirketinden hiçbir doyurucu yanıt çıkmadı. Keza raporda da kullanılacak su ile ilgili bilgilendirmeye kısaca değinilmiş. İhtiyaçları olan su neyse ondan bahsedilmiş ve tabii o suyu nasıl temin edeceklerinden.  DSİ işbirliği ile yapmayı düşündükleri Hacıbekirler Göleti, Sazlıdere göleti ve Uzunalan deresi su alma yapısından su temin etmeyi düşünmekteler. Ki çevreciler şirketin bu göletlerden yakınlardaki Hacıbekirler ve Muratlar köyüne su götürüleceğine dair iddialarını, biz bu oyunu daha önce Çan’ın Kumarlar köyünde gördük DSİ ile işbirliği içinde Doğu Biga Madencilik köylüyü size su sağlayacağız diye kandırarak, mesire alanında neredeyse 100 yıllık ağaçları keserek, gölet inşa etmişler ve sonrasında suyu döşedikleri borularla Alamos Gold’a çekmişler, Termik Santrale kullanmışlardır dediler. Keza köylüler de bizim kendimize yetecek suyumuz var, biz sizden su istemiyoruz, var olan suyumuzu almayın diyoruz dediler üstüne basarak. Çed alanı ve çevresinde içme kullanma suyu havzası bulunmadığını iddia ediyorlar, ama köylerin içme suları ruhsat alanı içinde oysaki. Köylüler sekiz tane köyün suyunun bu alan içerisinde olduğunu söylediler. Pek çok derenin su toplama havzası projenin içinde. Dolayasıyla bu derelerin hepsi projeden olumsuz yönde etkilenecek. Patlatma, taşıma, yükleme, boşaltma,depolama yaparken oluşacak tozumaya ve genel personel ihtiyacı, temizlik ve proses su kullanımı da dahil edildiğinde yıllık 4.1 milyon ton su harcamayı düşünüyorlar. Bu suyu kullanacakları alanlardan biri olarak, toz emisyonlarının sulama yöntemi ile engelleneceği gerçeği bu sırada oluşacak kirli suyun da yeraltına karışıp var olan su kaynaklarını da kirleteceği ortada iken, köylülerin suyla ilgili endişelerine yanıt vermemelerini anlamak güç olmasa gerek tabiiki.

Doğalarını mahvedecek madenciler ile bile empati kurmaya, onları anlamaya çalışan, insaniyetini de yaşam alanını savunma direncini de kaybetmemiş köylülerimiz, tane tane suyumuzu bizden almayın,  toprağımızı, ağaçlarımızı, ekip biçtiklerimizi toza bulamayın deseler de, suyun olmadığı yerde hayat olmaz, tozun olduğu yerde de yaşam olmaz derken köy muhtarımızın sesi, sözündeki haklılığından aldığı güçle gür çıktı. Köylüler ile zorlu bir yolculuk sürecinden geçip, İdk’ya katılarak, geri döndüğümüzde, biliyoruzki hiçbiri yola çıktıkları kişi olarak dönmediler köylerine. Daha özgüvenli, ‘devlet isterse yapar biz ne yapabilirizki’ kabullenişinden uzak, yılgınlıktan kurtulurlarsa, inanırlarsa herşeyi değiştirebileceklerinin farkında olarak döndüler evlerine. Tüm bu duygularını köylerine taşıyacaklar, dalga dalga yayacaklar ve aslında bu tüm İdk sürecinin en kıymetli sonucuydu.

Toplantıdan son bir anekdot, Orman Genel Müdürlüğünün hazırlamış olduğu raporda madenin istihdam sağlamasıyla ilgili görüş beyan etmesi, gerçekten ülkemizde kurumların ne denli içlerinin boşaltıldığının da bir yansıması olarak son derece üzücüdür.

Sunduğumuz itiraz dilekçeleri ve raporları incelemek, İdk sürecindeki haklı itirazlarımızı da değerlendirmek için İdk toplantısında nihai bir karar çıkmamıştır. Önümüzdeki 10 günlük süreçte olumlu veya olumsuz kararın çıkması beklenecek. Çed’i dava sürecine taşımak, teknik ve hukuki açmazları üzerinden itirazlarımızı dava sürecinde kullanmak bir yol olabilir. Ama biliyoruz ki mahkemeler  yürütmeyi durdurma kararı verse de maden şirketleri işlerine devam edecekler, keza hukukun hükümsüz kaldığı, uygulanmadığı bir düzende hukuksal çabaların yanında eylemselliği çoğaltmak, yazılı ve görsel basında, sosyal medyada konuyu gündemde tutmayı da onun kadar önemsemek gerekir. Aklımızdan bile geçirmek istemediğimiz Çed olumlu kararı çıkması, madenin çalışmalarına başlaması ve ilk iş olarak ağaçların kesilmesi, toprak üstü tabakanın traşlanması gözlerimizin önünde olacak bu sefer. Kirazlıda Alamos Gold 350 bin ağacı kestiğinde, sürece tüm kesimler ve düz traşlamadan sonra dahil olmuştuk halbuki. Kirazlıdaki tüm doğa savunucularının, duyarlı tüm vatandaşlarımızın ortaya koyduğu haklı isyanın, öfke ve direncin kat be kat fazlasıyla karşılaşacaktır Cengiz Holding. Bu da demek oluyor ki; ülkenin içinden geçtiği zor süreçte, şehirlerde haksızlığa karşı sesini yükseltenlere, Kazdağlarından suyumuzu, toprağımızı, havamızı korumak  adına biz de katılacağız…

Paylaş.

Yazar Hakkında

Bir Yorum Bırakın