Geleneksel İşkence: Boğa Dövüştürmeleri Festival Değil İstismardır

0

Boğa güreşleri festival değil hayvan istismarıdır. Boğalar daha önceki yıllarda olduğu gibi bu yılda sabah 10.00 dan akşam 18.00-19.00’a kadar sıcağın altında dövüştürülmeye zorlanıyor. Saatlerce sıcakta esir tutulup dövüşmeye kışkırtılan bu hayvanlar travmatize oluyor. Depresyon ve adeta tükenmişlik(Burn-out) ruhsal çöküş yaşıyorlar.

Geçtiğimiz aylardaki Boğa Güreşi afişi-Ören

Dünyanın her yerinde hayvanların benzer biçimlerde acımasızca kültürel pratiklerde kullanımı ve gösteri nesnesi haline getirilerek istismar edilmesiyle karşılaşıyoruz. Bu farklı coğrafyalardan bazılarına değinirken artık sığır istismarında özel olarak değinmesek de zulüm karnesi malum olan İspanya, Portekiz, Meksika, Peru ve bazı Latin Amerika ülkeleri var.

*Örneğin İspanya’da San Fermin Festivalinin kente sağladığı kaynak 21 milyon Avro kadarmış. Ve yıl boyunca 700’ü aşkın boğa güreşi düzenleniyor, çeşitli ülkelerden turistler bunun için geliyorlar maalesef.

Bu tabloya bakarak hayvanların acı ve işkence dolu yaşamları üzerinden dönen (kara para aklamanın da içinde olduğu) rantı net olarak hesaplayamasak da yüzbinlerce insanı bu zalim işkence gösterilerine getirerek onları birer işkence failine dönüştüren içlerindeki kötücül eğilimleri az çok tahmin edebiliyoruz.

*Nikaragua’da 4 asırlık geçmişi olan, Aziz Yuhanna anısına günahlarından arınacaklarına inanılarak yapılan boğa penisi ile kamçılanma geleneği “Çinegroların dansı” hala bugünde sürüyor. Katılımcıların erkek olması ve yine bir hayvanın ve organının gücü iktidarı sembolize edecek biçimde kullanılışını görüyoruz.

*Fransa’da Corrida(boğa güreşi)ların yasaklanması konusunda geçen yıl kanun teklifi sunulmuştu. Ve hayvana eziyet sorgulanmadığı gibi geleneğe sahip çıkılmış milliyetçilik üzerinden tartışılmıştı bu konu. İspanyolların mı yoksa kendi gelenekleri mi olduğu barbarlık üzerinden tartışılmıştı.

*Hindistan’ın Tamil Nadu eyaletinde 2000 yıldan eski olduğu düşünülen Jallikattu adında her yıl gerçekleşen bir tür boğa ehlileştirme geleneği var. Burada da insanlar boğanın boynuzlarına kafasına bağladıkları hediye,para ve değerli eşyaları almak için boğanın kamburuna sarılarak boğayla zıplıyor ve hayvana hükmetmeye çalışıyorlar. Bu acımasızca oyun adı verilen eylemler sırasında boğanın kuyruğu çekiliyor zarar görüyor. Boğanın insanların arasına salınmasından önce de sersemletmek için zorla alkol içirildiği ve gözlerine kırmızı biber sürüldüğü oluyormuş. Ve bunca tetiklenmenin sonucunda da hayvan korku ve endişeyle can havliyle kaçışırken yüzlerce kişiyi yaralıyor bazen de öldürüyor haliyle.

Hayvan hakları örgütlerinin yasak çağrıları üzerine Hindistan Yüksek Mahkemesi birkaç kez yasaklıyor bu spor denilen vahşeti. Ama halkın tepkileri yüzünden 2017’de sporun devamına yönelik düzenleme yapılıyor.

*Türkiye’de de 2019’da boğa güreşlerinin izin iptali için Antalya Barosu Hayvan Hakları Kurulu, İl Hayvan Hakları Koruma Kurulu’na şikayette bulunmuştu. Sonra kurul boğa güreşleri iznini iptal etmişti. Ardından Kumluca belediyesi boğa güreşleri için Antalya Valiliği’ne yeniden başvuru yapınca, başvuru üzerine İl Hayvan Hakları Koruma Kurulu, Kumluca Belediyesi’nin boğa güreşleri izninin iptaline ilişkin kararını iptal etmişti. Yani sırf bu kanlı organizasyondan kazanılan kar ve sadistçe seyir zevkleri uğruna absürt bir biçimde İPTAL KARARI İPTAL EDİLMİŞTİ.

2019’daki seyirlik işkencehanenin büyüklüğü

*Birkaç ay önce de 22.03.2023 tarihinde Muğla’da İl Hayvanları Koruma Kurulu toplantısı gerçekleşmişti. Toplantı kararları’nda 7.Gündem, boğa güreşlerinin değerlendirilmesiydi.

TOPLANTI KARAR NO : 2023/1

5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunun 11inci maddesi gereğince Folklorik amaca yönelik ve geleneksel olarak düzenlenmekte olan bu gösterilerde: “Gösterinin şiddet içermemesi, hayyanların fiziksel acı çekmesine neden olunmaması , gösteri sırasında hayvanların ihtiyaçlarının karşılanması, hayvan refahına yönelik önlemlerin alınması, gösteri alanında hayvanların genel sağlık durumlarının kontrolü ve yaralanma ihtimaline karşı düzenleyici veya ilgili belediye tarafından Veteriner Hekim bulundurulmasının sağlanması, hayvan refahına aykırı davranılmaması, gibi kararlar var.

Ayrıca şap hastalığının yayılmasını önleyici tedbirler de alınmış karara göre.

Bu kararların ne kadar göstermelik olduğu,gerçekte boğa dövüştürmelerinde işkencelerin yaralanma ve ölümlerin gerçekleştiği ve bu prosedürel toplantı ve işlemlerle de zulmü medeni hukuki kılıfına uydurma gayesinin olduğu apaçık bellidir.

                                                                           ***

Yerel yönetimler ve bazı yöre dernekleri hatta iktidar partisi destekli Artvin Boğacılar Spor Kulübü gibi oluşumlar boğa güreşi vahşetini sübvanse ediyorlar.

Şenlik, şampiyona, panayır ve festival gibi isimlerle “folklorik amaca yönelik”denilerek göstermelik izin alınarak yapılıyor bunca işkence fetişisti eylem ve gösteriler. Hatta şampiyon boğa ilan ettikleri yaralı yorgun hayvanın etrafını yüzlerce kişi sararak horon da oynuyor.

Geçmişte padişahların tahta geçme (cülus) törenlerinde, ve milli bayramlarda yapılıyormuş boğa güreşleri. Muğla Toroslar civarı yörük kökenli olduğundan bu coğrafyada yörüklerde daha çok yaygın bir gelenek boğa dövüştürmeleri. Cumhuriyet döneminden sonra da Zafer Bayramı’nda yapılmaya başlamış boğa güreşleri. Hatta bazı yerellerde 30 Ağustos’un bir adı da Boğa Güreşi Bayramı oluvermiş.

Tipik Asker Devletinin asker milletinden beklenen alışıldık ritüeller,simgeleştirmeler yine. Şiddet döngüleri savaş, çatışma, bayram, gelenek, anma her yerde.

Garaville dergisindeki bir röportajda anlatıldığı üzere aslında bölgedeki ağaların rekabet ederek güç gösterisi yaptığı ve hayvanları da bu egolarına alet ettikleri bir durum var.

“Datça’nın Rum ağaları var, Türk ağaları var bunlar kapışıyor. Köylüler de kendi öküzlerini başa güreştiriyorlar.Türk ağasının boğası ile Rum ağasının boğası en sonda  güreşiyor ve Rumlar kendi ağalarının öküzünü destekliyor, Türkler de kendi ağalarının. Arada kavgalar çıkıyor falan. Hatta ne oluyor biliyor musun, Reşadiye’deki Mehmet Ali Ağa’nın bir öküzü var, sürekli birinci oluyor. Eh, millet de ağanın öküzünü yenmek istemiyor doğrusu. Yani biraz ona göre ayarlanıyor güreşler. Ama Rumlar zengin, onlar da iddialı tabii. Yani bunu aristokrasiyle burjuvazinin kapışması olarak da görebilirsin.”

Bu örnekte de insanların kendi arasındaki hiyerarşik baskıcı yapısı görülüyor aslında, ağanın despot yaklaşımının hayvanlar aracı kılınarak gizlendiği bir durum var. Ama her ne olursa olsun hiçbir gelenek, kültür bu zulmü, işkenceyi meşrulaştıramaz.

Boğa dövüştürmeleri sırasında pek çok hayvan kaçıyor ve yakalamak için bu gaddar akıl onlara her türlü işkenceyi ve şiddeti reva görüyor. Boğalar pek çok canlının yaptığı sırf acıdan kaçma refleksini gösterdikleri için daha da yoğun bir işkenceye tekrardan maruz bırakılıyorlar. Ayrı yeten bu tutsak boğalar acı çeken, yaralanan ve iradesi dışında dövüşe zorlanan türdeşlerinin ağlayışlarına ve haykırışlarına tanık olduklarından çok yoğun bir stres ve gerilim yaşıyorlar. Yaşamları ve özgürlükleri için kaçan boğalar dövüştürücüleri ve yaşam hırsızı kumarbazları yüzünden iğne atılarak sopayla vurularak daha da tetikleniyor ve hem kendilerini hem çevresindeki diğer kişileri yaralıyorlar.

Yasalar yaşam hakkı temelli toplumsal  dönüşümü sağlamaktan uzak da olsa büyük çaplı katliam organizasyonlarının  düzenlenmesinin önünü kapatma noktasında işlevseldirler. Ve bu hayvan özgürlükçülerine pratikte fiili meşru zemin yaratırken dayanak olabilir.

Bu noktada boğa güreşleri,sirkler hayvanat bahçeleri dahil hayvanların şov ve insan eğlencesi için kullanıldığı tüm arena, sirk kafesleri ve hayvan hapishanelerinin kapatılması için bir yasal talebimiz olmalı diye düşünüyorum

Ayrı yeten her zulüm merkezi önünde hayvan özgürlükçüleri olarak bulunmalı, yaşam ve özgürlük hakkı talebinde ısrarcı ve samimi olduğumuzu kitlelere göstermeliyiz. En azından hayvan dostlarımız için insan muhataplarımızla temas etmeliyiz. Organik ilişkiler kurmalı ve var olanları daha da geliştirmeliyiz. İşkenceden dönüşü ve özgürlükçü bir dönüşümü ancak böyle sağlarız.

***

Boğalar insan eylemine bağlı ehlileştirilmiş türlerdir. Ve maalesef işkenceci insanlara bağımlı bir yaşam sürüyorlar.

Güreş için yetiştirilen boğaların özel bir beslenme,bakım ve antrenmanla yaşamları kontrol altına alınıyor özellikle. “Sahibi”yani sömüreni bir tür biyoiktidar modeli olarak karşımıza çıkıyor. Ve hayvanları zor kullanarak istismar ederek üzerlerinde baskı ve denetim kurmaktan da hiçbir zaman geri durmuyorlar.

Genel olarak sığırlar kendilerini iyi hissettiklerinde kulakları daha gevşek oluyor. Boğa güreşi vahşetine doğrudan tanık olduysanız veya videolardan da gördüyseniz boğaların kulakları gerginlik,stres ve acıdan yukarı doğru veya yana doğru kasılmış gergin bir biçimde duruyor. Biz hayvanların zengin duygusal dünyalarını kabul etmeyecek kadar ikiyüzlü zalim bir türüz. Marc Bekoff’un bu konuya dair analizine yer verecek olursak bu işkenceyi daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum. “Toplumun hayvanlara davranış şekli nedeniyle, onların duygulara sahip olduklarını kabul etmek, bazı insanlar için sinir bozucudur. Bilmediklerimiz ya da bilmediğimizi varsaydığımız şeyler,birçok hayvanın maruz kaldığı insanlık dışı muamele nedeniyle, suçluluk duygusundan ya da pişmanlıktan kaçınmayı kolaylaştırır.”

Bu güreşlerde şiddet fetişizminin doruklarda yaşandığının en büyük kanıtı; görüntülerin Facebook Instagram gibi platformlardan canlı yayınlanmaları ve kaydedilerek tekrar tekrar izlenip eğlenilmesidir. Ayrıca 2015’te Rize Çamlıhemşin’de Boğa güreşi sonrası pasta savaşı yapılmıştı. Hatta bu güreşte AKP İstanbul milletvekili Osman Aşkın Bak’ın sponsorluğunu yaptığı boğa birinci olmuştu.

Hayvanlara işkence etmekten zevk duyan zoosadist bir güruhun varlığı su götürmez bir realite maalesef.

İnsan hayvan karşılaşmalarında, ezici hakiminsan karşısındaki her türden hayvan arzu nesnesi oluveriyor hemen. Çünkü çeşitli dövüştürmelerden, türlü türlü yemek, giyecek, denek, eğlence aracı olarak sömürülerine kadar hayvanların karşısına sopa, bıçak ve silahlarla çıkıyoruz. Ve silahlarımız karşısında hayvanların insan arzularınca metalaştırılarak sistematik işkenceyle katledildiğini görüyoruz.

Bu şiddet döngüleri; silahlı insanın, savunmasız pozisyona ittiği tutsak hayvanlara tahakkümünün en uçtaki  savaş örnekleridir.

Ve bu savaşta pek çok savaş gibi keyfidir,yer yer sadistçedir. Doğaya, hayvan habitatlarına açılan savaşla hayvana açılan savaşlar(beden bütünlüğünü bozma,psikolojik ve çokboyutlu ihlaller) ve keyfi çatışma yaratımı türcü insanmerkezci ideolojiyle kapital dininin iç içe geçmiş sömürüsünü açık ediyor.

Bu hayvanları dövüştürme ve üzerlerinden çıkar sağlama, tatmin olma zihniyetine yakından baktıkça hiyerarşik, baskıcı, sadist ve nevrotik düzeyde insan yığınlarıyla karşılaşıyoruz. Boğalar için uydurdukları yaylaların efendisi, baş boğalık, veya efe, paşa, kral gibi takma isim ve unvanlardan da bu toksik maskülen halde vücut bulan absürt oyun kafasını görebiliyoruz.

Bu vahşet dalgasının, kanlı dövüştürmelerin, işkence festivallerinin; boğaları barıştırmak,yörenin veya ilin tanıtımı,halkın sosyalleşmesi bir araya gelmesi, geleneği yaşatmak, spor müsabakası gibi benzer nedenlerle düzenlendiği iddia ediliyor her seferinde.

Ama esasında öncelikle bu kanlı organizasyondan büyük rant elde ediliyor, aynı zamanda Karadeniz’de Artvin Boğacılar Spor Kulübü örneğinde olduğu gibi iktidar partisinin ve Ege’de de ana muhalefet partisinin örgütlenme faaliyetinin bir parçası niteliğinde bu zulüm etkinlikleri.

Yereldeki belediye,yöre derneği,ticaret ve sanayi odası başkanı gibi çeşitli organizatörlerin zulmü meşrulaştırıcı açıklamalarından şunu görüyorum: Bu topluluklar kendilerince dayanakları ve uyuşmazlıkları kontrol altına alacak kültürel yapıların kaybı sonucunda muhafazakar gelenek pratiklerine sıkı sıkı sarılarak çürümüş dünyalarının kaçınılmaz yok oluşuna ayak diretiyorlar.

***

Son örnek olarak İnsan hayvan ilişkilerinin nasıl insan hayvan karşılaşma ve çatışmasına dönüştüğünün tarihsel birkaç örneğini geleneklerin seyri üzerinden inceleyebiliriz:

Datça’da eşekleri, atları, inekleri, öküzleri, 70’li yıllara kadar, yaz sezonu geçince sonbaharda dağa haykırma geleneğiyle geçici azat ediyorlarmış. Kışın hayvanları otlanabilecekleri, su bulabilecekleri dağlara, belli vadilere, yeşilliklere salarak  kendi hallerine bırakıyorlarmış.

Hayvanlar da böylelikle orada, atlar kendi aralarında, öküzler kendi aralarında, inekler kendi aralarında gruplaşıyor, sürüler halinde dolaşıyorlarmış.

O dönemde hayvanlara tamamen yabancılaşmamış Datçalıların geleneğinin nasıl bittiğini ve bugünkü hayvanlardan doğadan kopuş örneklerini anlamamız için aşağıdaki Datçalı eşeklerle Röportaj’dan bir kesit de çok değerli:

“Haykırdığımız atlar, eşekler, öküzler, inekler 1960’lı yılların sonlarında kaybolmaya başladı. Uzun araştırmalardan sonra bunun da sebebini öğrendik. Bugün çocukları Datça’da zenginim diye kasım kasım kasılan bazılarının ataları babaları, dedeleri, dağlara, vadilere haykırdığımız bu başıboş hayvanları tutup tutup, karşı Yunan adalarına satmışlar… Kısa yoldan zengin olmuşlar. O yıllarda sınır mınır, gümrük mümrük hak getire. Karşı adalardan birileriyle anlaşmışlar. Bunlar teknelerle Datça sahillerine gelir, hırsızların tuttuğu hayvanları tekneye yükler, parasını öder, adalara gerisin geri yelken açarlarmış…”

“İnsanlarda, benzerlik kurarak başkasını anlama, bilinmeyen bir yaratığın karanlık zihnine zıplayarak atlama şeklinde değil, bir dizi küçük adımla gerçekleşir. Bazı yönlerden birbirimize o kadar benzeriz ki bu benzerlikten yola çıkarak başkasının “zihnine girebilmemiz”yolda yürürken bir döşeme taşından diğerine adım atmak gibidir. Önümüzdeki mantık boşluğunu hiç de çaba göstermeden atlayabiliriz ve başka hayvanların neler yaşadığı ya da hissettiğini bilemeyeceğimizde ısrar etmek saçma görünür artık.”

Hayvanların duygulardan oluşan içsel yaşamlarını tanıma yolunda inatla daha çok adım atmaya, benzerliklerimizi müşterek duygu ve zihin dünyalarımızı öne çıkarmaya…

Türlerin hür ve sömürülmediği bir dünyaya…

Belgesel Önerisi

Bu konuda bir belgesel filme de bakılabilir ne bu coğrafyaya çok uzak (oryantalist bir bakışa mahal vermeden tabii) ne de çok yakın: Barre’s Silence(Barre’nin Sessizliği),Boğa dövüştürmeleri üzerinden dönen bahisleri, içki, kumar ve kristal metamfetamin bağımlısı insanları, heteroataerkil yapıyı ve köylülerin fanatikliğini anlatan doping ve türlü entrikaları da güzel işleyen İran’da bir köyün hikayesi…

Kaynakça:

  • Derek Ryan – Hayvan Kuramı Eleştirel Bir Giriş
  • Marian Stamp Dawkins – Hayvanların Sessiz Dünyası
  • Boğa güreşleri haber arşivleri
  • Datça’nın e-dergisi – GARAVİLLE
  • Datça Haber – Datçalı Eşeklerle Röportaj

Yazar: Ahmet Caner Altay

Paylaş.

Yazar Hakkında

Bir Yorum Bırakın