Hakan Tosun ile söyleşi: Koronavirüs Sonrasında Yeni Yaşam Var!

0

Yesil Direniş Ekoloji ve Yaşam Gazetesi “Türkiye’de Koronavirüs Öncesi ve Sonrası Ekoloji Hareketleri” başlığını taşıyan söyleşilerine devam ediyor. Videoaktivist Hakan Tosun ile konuştuk; “Nükleer Santraller, HES’ler, Termik Santraller, Taş Ocakları gibi yaşamı ve yaşam alanlarini yok eden projelere karşı mücadele ederken yeni yaşam, yeni üretim, yeni yönetim ve dayanışma biçimleri de geliştirmeliyiz. Koronavirüs bunun zorunlu olduğunu bir kez daha bu sefer daha açık bir şekilde gösterdi.”

Söyleşi: İsmail Akyıldız / 7 Mayıs 2020 / Yeşil Direniş – Ekoloji ve Yaşam Gazetesi

Yeşil/Ekoloji hareketinin tarihsel birikimi hakkındakı görüşlerinizi merak ediyoruz? Böyle bir birikimden söz edebilir miyiz? Eğer yanıtınız evet ise bugüne kadar genel bir değerlendirme yapmanız mümkün mü?

Bu coğrafyada adalet, hak ve özgürlükler mücadelesi tarihi oldukça eskidir. Bu köklü tarih bize ne katmakta, nasıl etkilemekte ki ekoloji mücadelesinin tarihsel birikiminin de bu anlamda bir katkısı olsun? İktidarlar, rejimler değişti ama yönetenlerin zihniyeti aynı kaldı. Bizim yüzlerce yıllık bir mücadele tarihimiz ve birikimimiz bize yeni bir şeyler kattığında anlamı olur. Diyelim ki çok güçlü bir ekoloji mücadelesi tarihimiz var peki sonuç nedir? Şehirler de dahil olmak üzere Anadolu’nun birçok yerinde yıkım ve talan devam ediyor. Bugünlerde anmasını yapacağımız Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu çifti mermer ocaklarına karşı mücadele ederken öldürüldü, bu çok büyük bir olay. Bergama’yı yaşadık, Gezi’yi yaşadık, Bergama için Milli Güvenlik Konseyi (MGK) özel kararlar aldı. Çünkü sistemi tehdit etmeye başlamıştı. Gezi benzer şekilde ülkenin iktidarını düşürecek noktaya gelmişti. Birkaç adım daha atılabilseydi, direniş ülkenin sorunlarını çözebilecek halk iktidarının başlangıcı olabilirdi. Yapılamadı ve sorunlar devam etti. Bu ülkenin demokrasi sorunu ne noktadaysa, ekoloji sorunu da aynı noktada. Ekoloji sorunu politiktir derken bunu kastediyoruz. Aktif siyasete, işleyen reel siyasi mekanizmaya etki ederek onu dönüştürecek dinamikleri ortaya koyamadığımız sürece muhalif siyasi kültür ve birikimimiz -bizleri moral olarak güçlü kılsa da-  havada kalıyor, ayaklari yere basmiyor.

Koronovirüs salgını ekoloji hareketinin dönüşümü ve gelişimi bakımından olumlu ya da olumsuz bir rol oynamakta mıdır/oynar mı? Salgının hareketin güçlenmesi için yeni olanaklar doğurdu ise bunlar nelerdir? İçinde bulundugumuz koşulların avantaj ve dezavantajlari nelerdir?

Koronavirüs pandemisinin ekoloji mücadelesi açısından özel bir etkisi olacağını düşünmüyorum. Mesele temelde hep aynıydı. Bunu biz biliyorduk zaten. Ekoloji ya da demokrasi sorununun kapitalizmin ürettiği bir sorun olduğunu hep anlattık. Bunu birileri yeni anlamaya başlıyor olabilir. Onların da çok kısa bir süre sonra eski kodlarına döneceklerini düşünüyorum. Ülkenin yarısından fazlası çevre/ekoloji konusunda duyarlı ve bunun için gerektiğinde sokağa çıkmayı biliyorlar fakat iktidarın siyasal hamlelerine ve baskılarına karşılık verilemediği için evlerine geri dönüyorlar. Onları bir arada tutacak, güven verecek örgütlülükler yaratıldığında herkesin ortak noktası ve yaşamını bire bir ilgilendiren ekoloji konusunda daha fazla insanın mücadelenin içinde olacağını düşünüyorum. Mücadeleye paralel olarak ekolojik yaşam ve üretim biçimlerini geliştirip o insanlara alternatifler de sunmalıyız. Tarım alanlarını, yerli tohumu korumak, ekolojik, komünal yaşam biçimleri geliştirmek yani bu sistemin alternatifi yaşam biçimlerini geliştirmeliyiz. Bizde hem ekoloji hem demokrasi mücadelesi anlamında bir olgunluk sorunu var.

Köklü bir mücadele birikimimiz var evet ama bugunkü mücadelelerin içinden geçerek deneyim kazanmış, olgunlaşmış, toplumu kapsayıcı yeni eylem biçimleri geliştirebilecek kapasitede insanlar pek çıkmıyor. Eskilerden bu yana mücadelenin içinde olan aktivistler bir süre sonra o mücadelenin popülerliğine kaptırıyorlar kendilerini. Etkisizleşiyorlar. Yeni jenerasyon gençlerin şehirlerdeki örgütlülükleri dar bir alana sıkışıyor. Bir dinamik sağlıyor mücadeleyi bir noktada tutuyor ama kalıcı bir etki yaratamıyorlar

Yereldeki örgütlenmelerin önemli olduğunu düşünüyorum. Kaz dağları, Refikler Çiftliği, Bayramiç’deki gibi komünal, ortak ekolojik yaşam biçimlerini esas alan yerlerin çoğalması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Korona virüsün ortaya çıkardığı en temel ihtiyaçlardan birinin de korunaklı alanlar olduğudur. Şehirlerde apartmanlara sıkışmış bir hayatın içinde hastalıklardan korunmak bir yana hastalığa yakalanma olasılığımız daha fazla. Hava kirliliği, şehir karmaşası, gürültü, kalabalık, tüketim biçimi hepsi hastalıklar üretiyor. Bedensel hastalığın yanında zihinsel hastalıklar da yaratıyor. Şu anki kapitalist sistemin dayattığı yaşam biçimi zihinsel bir hastalıktır. Yani kısaca Kapitalizm bir hastalıktır zaten, korona o hastalığın yeni adı yeni biçimidir.

Küresel ekolojik kriz Türkiye’ye ne şekilde yansımakta? Bugün ülkenin en önemli ekoloji sorunları -öncelik sıralamasına göre- nelerdir?

Küresel krizin temeli yukarıda bahsetmeye çalıştığım sorunların sonucudur. Ülkeler kendi içinde çevre/ekoloji sorunlarıyla mücadele ederken bu sorunun küresel bir sorun olduğunu ve bir gün bütün dünya ülkelerini etkileyeceğini söylüyorlardı. Artık durumun ciddiyeti ortaya çıkmaya başlayıp halkın tepkisi artınca bir şeyler yapmak zorunda kaldılar. Ne kadar ciddi olduklarını bilmiyoruz. Ama şu da var ki dünyayı kurtaracak adımlar atmak yerine başka gezegenlerde koloni kurmakla daha ilgililer sanki.

Türkiye devletinin ekolojiye yaklaşımı zaten belli. Korona günlerinde bile Salda gölüne girdiler, salgını bahane edip Kaz dağlarındaki direnişi sessiz sedasız sonlandırmak istediler. İmza attıkları uluslararası anlaşmalar var. Yapmak zorunda olduklarının dışında çok farklı bir tutum izleyeceklerini sanmıyorum. Tehlikenin boyutu her ülke için aynı düzeyde artık, bizim için de öyle. Şu daha önemli diyebileceğimiz dönemi geride bıraktık. Hepsi aynı derecede önemli hale geldi, belki de hep öyleydi.

Ekoloji hareketinin bundan sonra nasıl bir yönelimi olacaktır/olmalıdır? Ne yapmalıyız? Ne yapmamalıyız?

Nükleer Santraller, HES’ler, Termik Santraller, Taş Ocakları gibi yaşamı ve yaşam alanlarini yok eden projelere karşı mücadele ederken yerel tohum, tarımcılık ve kooperatifçilik savunusunu da verdiğimiz mücadeleye paralel olarak yürütmeliyiz. Yeni yaşam, yeni üretim, yeni yönetim ve dayanışma biçimleri de geliştirmeliyiz. Genetiğiyle oynanmamış tohumlardan üretilen sağlıklı gıdaya ulaşım meselesi  üreticiye destek olmak  açısından da önemli. Bu aynı zamanda sisteme karşı bizim geliştirebileceğimiz  yönetim modeline de bir giriş sağlayacaktır. Yerel yönetimlerle iş birliği bize güç katacaktır. Yeni ekolojik yaşam alanları kurmak yerel tarımın ve dayanışma esaslı yaşam biçiminin korunması adına önemli olduğunu düşünüyorum.

Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Bu coğrafyanın yüzlerce yıllık mücadele ve kadim geleneği var. Her dönem bu sorumluluğu ve görevi  üstlenen birileri çıkmıştır. Bu dönem bu görev bize düştü.  Bu bilinçle hareket etmemiz ve gücümüzü bu sorumluluk duygusundan almayız. Bir yerlerde bir şeyler son bulurken ona paralel olarak mutlaka yeni bir şeyler filizlenir. Evrenin bir parçası olarak üzerimize aldığımız sorumluluğu yerine getireceğimize ve başaracağımıza inanıyorum.

Hakan Tosun kimdir?

1975 yılında İstanbul’da doğdu. 1993 yılında özel radyoların açılmasıyla Teknik Danışman olarak ilk görevine başladı. 1998 yılı itibariyle İzmir’de özel TV kanallarında haber montaj operatörü olarak çalıştı. Çeşitli organizasyon ve titarolarda ses ve dekor, kısa filmlerde kameraman olarak bulundu. 2009 yılı itibariyle Doğa ve Kent mücadelelerini konu alan bağımsız belgesel çalışmalarına başladı. Ulusal ve uluslararası bir çok festivalde gösterim imkanı buldu. 2018 yılına kadar 10 uzun belgesel,sosyal medya üzerinden yayınladığı ve çeşitli haber sitelerinde haber olarak yayınlanmış 500 kısa video, “Hayat Var” başlıklı kişisel fotoğraf sergisi açtı. Fotoğrafları çeşitli karma sergilerde sergilendi. Büyük Anadolu Yürüyüşü  Belgeseli Cannes Film Festivali Türkiye tanıtım Standı seçkisi, Berlin Film Festivali, Londra Türk Filmleri Festivali,Boston Türk Fimleri Festivallerinde finalist olarak yarışıp gösterim imkanı buldu. Çevre film festivali, İf İstanbul Uluslararası Belgesel film festivallerinden aldığı 2 özel ödül sahibidir.

Ayrıca Uluslararası Basın Kartı ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Freelance Basın kartı sahibidir.

Tarih sırasına göre Belgesel:
2009             ÇATILARA DOĞRU
2010             Bir Başarı Öyküsü,TEKEL İŞÇİLERİ
2011             BÜYÜK ANADOLU YÜRÜYÜŞÜ
2011             ANADOLUNUN SON ÇINARLARI
2012             DÖNÜŞÜM / Gentrification
2013             BİR YUDUM NEFES İÇİN
2013            GEZİ DİRENİŞİ ( İlk 3 Gün )
2014            VALİDEBAĞ DİRENİŞİ
2015            HAYAT VAR ( FOTOĞRAF SERGİSİ )
2016            VAR
2018           GELECEĞİN İZİNDE – BERGAMA
2008’den 2020 ye kadar zaman içinde 500 civarı video yapmıştır.

Share.

About Author

Leave A Reply