Arhavi direnişcileri Nazlı Demet ve Akif ile söyleşi; “Ekoloji hareketi Gezi ve sonrasında ayakları üzerine oturmuştur!”

0

“Türkiye’de Koronavirüs Öncesi ve Sonrası Ekoloji Hareketleri” başlığını taşıyan söyleşiler serisi devam ediyor. Bu defa Gezi ruhuyla dolu genç Arhavili direnişçiler söz aldı, Nazlı Demet Uyanık ve Akif Uyanık; “Türkiye’deki ekoloji hareketi, kısa geçmişine rağmen ülkenin pek çok yerindeki güçlü mücadelelerle kendini göstermiş, özellikle Gezi ve sonrasında ayakları üzerine oturmuştur.”

Söyleşi: İsmail Akyıldız / 11 Mayıs 2020 / Yeşil Direniş – Ekoloji ve Yaşam Gazetesi

Yeşil/Ekoloji hareketinin tarihsel birikimi hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz? Böyle bir birikimden söz edebilir miyiz? Eğer yanıtınız evet ise bugüne kadar genel bir değerlendirme yapmanız mümkün mü?

Ekoloji hareketinin tarihsel birikiminin yeni yeni oluşmakta olduğunu düşünüyoruz. Özellikle son 100 yıl içinde, teknolojinin, sanayileşmenin hız kazanması, nüfusun artması ve insanın doğa yasaları üzerinde hakimiyet kurmaya başlamasıyla beraber ekolojik yıkım da tarihte görülmemiş ölçüde hızlandı. Bu yıkım, bütün etki tepki mekanizmalarında olduğu gibi, dünyanın çeşitli yerlerinde karşı tepkilere, isyanlara ve mücadelelerin örgütlenmesine ön ayak oldu. Ülkemizde ekoloji hareketleri geçmişinin 25-30 yıla uzandığını söylenebilir. Ekonominin özellikle son yıllarda tamamen inşaat sektörü üzerine oturtulması, çevreye darbe vuran en önemli etkenlerden biri. Tüm doğal kaynakların ticarileştirilmesi anlayışıyla beraber paha biçilmez doğal varlıklarımızı bir bir madenlere, inşaatlara, HES’lere ve betona kaybediyoruz. Türkiye’deki ekoloji hareketi, kısa geçmişine rağmen ülkenin pek çok yerindeki güçlü mücadelelerle kendini göstermiş, özellikle Gezi ve sonrasında ayakları üzerine oturmuştur.

Koronovirüs salgını ekoloji hareketinin dönüşümü ve gelişimi bakımından olumlu ya da olumsuz bir rol oynamakta mıdır/ oynar mı? Salgının hareketin güçlenmesi için yeni olanaklar doğurdu ise bunlar nelerdir? İçinde bulunduğumuz koşulların avantaj ve dezavantajları nelerdir?

Koronavirüs bir nevi malumun ilamı oldu. Doğaya müdahalenin nasıl kritik sonuçlar doğurabileceğini, dönüp dolaşıp yine insan hayatını etkilediğini bizzat yaşayarak görmüş olduk. Ekoloji mücadeleleri açısındansa hem olumlu hem olumsuz sonuçları olduğu söylenebilir. Salgının, ekoloji hareketlerinin görünürlüğünü arttırdığını söyleyebiliriz. Pek çok insanın salgının çıkış noktası üzerine düşünmesi bile olumlu bir gelişmedir. Neticede nedenlerin sorgulanması, çözümler için en önemli sacayaklarından biridir. Çeşitli ülkelerde uygulanan sokak yasakları ve insanların evlerine kapanmasıyla pek çok yerde doğanın ve diğer canlıların toparlanmaya başladığını da gördük. Öte yandan, insanların biraz can derdine düşerek evlerine kapanmasını fırsat bilerek doğayı yok edecek projelere daha bir iştahla ve rahat bir şekilde saldırıldığını da gözlemledik. Bu, Salda gölü, Yusufeli’ndeki HES çalışmaları, çeşitli yerlerde süren inşaatlar, Kanal İstanbul vesaire gibi örneklerde net bir şekilde görülüyor.

Küresel ekolojik kriz Türkiye’ye ne şekilde yansımakta? Bugün ülkenin en önemli ekoloji sorunları -öncelik sıralamasına göre- nelerdir?

Türkiye’ye olumsuz şekilde yansıdığı muhakkak. Son yıllarda çok yoğun şekilde doğayı tahrip eden, geri döndürülemez hasarlar bırakan projeler hız kazandı. Pek çoğu da neticelendi.  İnsan hayatını bizzat tehdit eden termik ve nükleer santraller bu tehditlerin başında geliyor. Fakat bunlarla da sınırlı değil. Ülkemizde yıkımın en acımasız türlerine şahit oluyoruz. Yenilenebilir enerji adı altında HES’ler, JES’lerle tarım arazileri, birbirinden değerli su kaynakları talan ediliyor. Kuzey Ormanlarını tahrip eden köprü ve havalimanı inşaatları, İstanbul’un en önemli su kaynaklarını tehdit eden Kanal İstanbul Projesi, başta Artvin’i ve Kazdağları’nı olmak üzere ormanlık alanları hedef alan madenler ve daha sayısız proje bu kapsamda sıralanabilir.

Ekoloji hareketinin bundan sonra nasıl bir yönelimi olacaktır/olmalıdır? Ne yapmalıyız? Ne yapmamalıyız?

Salgın süreci, doğaya yapılan müdahalelerin bize misliyle geri döndüğünün anlaşılabilmesi açısından önemli bir fırsattır. Bu süreç topluma daha iyi anlatılabilirse ekolojik saldırılara karşı toplum bilinci daha yukarılara çekilebilir. Bu deneyim yaşanıp geçiştirilmekle kalmamalı. Geleceğimiz için normalleşemeyeceğimizi anlamak ve çevremizdekilere de ısrarla, yılmaksızın anlatmak zorundayız. Bu yalnızca alanda mücadele etmeyi, iletişim ağları kurmayı değil, kendimizi de bilimsel bilgiyle donatabilmemizi, geliştirmemizi ve dönüştürmemizi gerektiriyor. Bizler de dahil olmak üzere, özellikle ülkemizdeki ekoloji hareketlerinde yer alan pek çok kişide bilgi eksikliğinin olduğunu görüyoruz. Ekoloji mücadelesi bir bütündür, en başta da bu mücadeleyi örgütleyenler tarafından ciddiye alınmalıdır. Bu da her anlamda bir yetkinlik gerektirmektedir. Yalnızca katliam projeleriyle değil, bu tarz tehditlerin bireysel olarak tüketim alışkanlıklarımızla da yakından ilgili olduğu aşikar. Kısacası, hepimiz öncelikle kendimizden başlamalıyız işe. Yalnızca bu bilinci layığıyla kazanabilirsek çevremizdekilere ve gelecek nesillere bu bilinci aşılamaya başlayabiliriz.

Nazlı Demet Uyanık kimdir?

1988 Kadıköy doğumlu. Eski milli jimnastikçi, dans sanatçısı, aktivist, yazar. Lemur Dergi, Bilim ve Gelecek, Yeşil Direniş, Kafkaokur gibi çeşitli dergi ve yayın organlarında yazıyor.

Akif Burak Uyanık kimdir?

1981 Ankara doğumlu. Aktivist. Mali Müşavir. Yeminli Mali Müşavirlik ofisinde Denetim ve Raporlama işleri konusunda emek veriyor.

Her ikimiz de Arhavi Doğa Koruma Platformu üyesi olup 2013’ten beri Arhavi’deki ekoloji hareketi içinde aktif olarak mücadele yürütmekteyiz.

Share.

About Author

Leave A Reply