Pandemi, toplumlarımızın zayıf noktalarını öne çıkarırken önceliklerimizi de değiştirmemize sebep oldu. Konunun uzmanı Maja Göpel’e göre bu durum daha sağlam ve sürdürülebilir bir gelecek için bizlere bir şans sağlıyor.
Yeni tür koronavirüs salgınıyla birlikte kısa zamanda radikal değişimlerin gerçekleşebileceğini fark ettik. Peki bu farkındalık sistematik değişiklikleri de beraberinde getirecek mi? Almanya’nın önde gelen araştırmacılarından Maja Göpel, değişimin mümkün hatta zorunlu olduğunu söylüyor. Siyasi iktisat ve sürdürülebilirlik için yapılan değişimler ve bunlara ilişkin stratejiler üzerine çalışmalar yürüten Göpel ile korona sonrası geleceği konuştuk.
DW: Koronavirüs krizi değişim için de benzersiz bir fırsat kapısı araladı. Bu sürecin nasıl sonuçlanmasını isterdiniz?
Maya Göpel: Değer kavramını tekrar değerlendirdiğimizi görmek isterdim. Daha şimdiden koronanın bizim için gerçekten nelerin önemli olduğunu anlamamıza yardımcı olduğunu düşünüyorum: İyi ilişkiler, sağlığımız, güvenli bir şekilde yaşam alanı ve temel yiyecek ihtiyaçlarının sağlanması.
Bunlara ek olarak, bir şeyi neyin değerli yaptığı ve toplumsal değerlerin nasıl ölçüldüğü gibi konuları gözden geçirmemiz gerekiyor. Bence ekonomide kullanılan değer kavramını yeniden değerlendirmemiz için bir fırsat var. Şimdiye kadar sadece parasal değerleri baz alıp, niteliksel değerlere bakmamış olmamız, gerçekte olup bitenleri de göz ardı ettiğimiz anlamına geliyor.
Peki şimdi değişimi zorlamak için iyi bir zaman mı? Yoksa insanlar güvende hissetmek istedikleri ve bilinmezlikten kaçtıkları için kötü bir zaman diyebilir miyiz?
Büyük ihtimalle ikisi de doğru. Cevap hangi toplulukta yaşadığınıza ve orada bulunduğunuz konuma bağlı olarak değişebilir. Almanya ayrıcalıklı bir ülke çünkü sosyal refah düzeni ile birlikte birçok fırsat var. Hükümetin parayı bu çerçevede harcayarak ekonomiyi desteklemesi mümkün. Euro bölgesine baktığınızda bile, her ülkede bunu sağlamanın ve uzlaşmaya varmanın kolay olmadığını görüyoruz. Daha yoksul ülkelerde ise tamamen farklı bir durum var.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in bu konuda çok doğru bir noktayı vurguladığını düşünüyorum: Hayatta kalmak için birçok ülkede gerekli temel koşulların sağlanması gerekiyor. İnsanların hayatları istikrara kavuşmalı. Bu da kimin paraya erişimi olduğu ve bunun hangi koşullarla sağlandığı gibi etkenlerin değişmesiyle mümkün. Evrensel temel gelir hakkında konuşmaktan genel olarak kaçınıyoruz. Ama aslında bu düşünce oraya varıyor.
Bu krizden daha yeni ve güçlü sistemlerle mi çıkacağız yoksa eski yöntemlerimize geri mi döneceğiz? Alışkanlıklardan kurtulmak zor değil mi?
Zor ama yeni şeyleri öğrenmekte oldukça iyiyiz aslında. Kişisel öğrenmeyle karşılaştırırsak, sosyal öğrenmede çok daha başarılıyız. Alacağımız sonuç ise verilecek siyasi tepkilere bağlı. Bence hükümetlerin söz verip şunu demesi gerekiyor: “Şu andaki durum kalıcı değil. Uzun vadede uygulanacak dönüşümlerin temelini acil durum müdahaleleri oluşturmayacak.”
Sürdürülebilir bir gelecek için bir mutabakatın olduğunu da unutmayalım. Avrupa Yeşil Anlaşması ya da Almanya’daki iklim yasaları mesela. Krizden önce de dünyadaki ekonomik düzeni ve özellikle sanayinin işleyişini değiştirmeye yönelik anlaşmalar yapılıyordu. Bu sebeple, sadece korona yüzünden bu gelişmelerin gerisine düşeceğimizi düşünüyorum.
Hükümetlerin kurtarma paketlerine gelirsek, bu süreçten sonra farklı bir toplum yaratabilmek için hangi endüstrileri kurtarmaktan kaçınmalıyız?
Fosil yakıtların terk edilmesi gerektiğine dair artık çok açık ve güçlü bir mesaj vermemiz gerekiyor. Ayrıca biyoçeşitliliği korumak ve gıda güvenliğini sağlamak için de toprağı kullanma şeklimizi değiştirmemiz gerekiyor. Dolayısıyla verilecek finansal desteklerin, sürdürülebilir toprak ve fosilsiz enerji sistemleriyle devam etmek isteyenlere gitmesi gerekiyor.
“Ekonomi tamamen durdu ama hâlâ yiyecek ve enerji var”
Değişimler konusunda uzman biri olarak, kişisel olarak baktığınızda, bu krizle birlikte herhangi bir teorinizde değişikliğe gittiniz mi?
Şimdi baktığımda birçok şey eskisine göre çok daha gülünç geliyor. Eskiden gelişme olarak kabul edilen veya başarılı zannedilen şeyler mesela. Şu anda tamamen durmuş bir ekonomiden bahsediyoruz. En azından Almanya’da durum bu. Ama hala yiyeceğimiz var, etrafta dolaşabiliyoruz, enerjimiz sağlanıyor ve evlerimizde yaşayabiliyoruz. Ekonomi ise neredeyse karantinada gibi. Yani insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak için ihtiyacımız olan aslında iddia edilenden çok daha az.
Gelecekte dünyanın değişeceğine olan inancınız gerçekten buradan mı kaynaklanıyor?
Temel ihtiyaçların karşılanmasının önceliğimiz olması gerektiğine inanıyorum. Gerçek ihtiyaçlarımız neler ve etrafımız tarafından sürekli yapay olarak üretilen ihtiyaçlar neler? Hayatta kalabilmek için kimsenin endişelenmediği bir toplum yaratabiliriz. Bunun için de hızlı ve yüksek tüketimimiz için ayrılan kaynaklardan, gerçekten ihtiyacı olanların yararlanmasını sağlamamız gerekli. Yeniden yapılandırma ile başka insanlara da yer bırakmalıyız.
“Büyüme fikrinden uzaklaşmamız gerek”
Şimdi yaratıcı bir strateji gerektiren bir sorumuz var. Ekolojik ayak izimizi azaltmak için en fazla ihtiyacımız olan şey nedir?
Büyüme fikrinden uzaklaşmamız gerekiyor. Gayrisafi milli hasıla olarak ölçtüğümüz şey aslında birçok alanda büyümenin engellenmesi anlamına geliyor. Daha farklı ve yeni bir kavramsallaştırma bizim çok daha yaratıcı olmamızı sağlayacaktır.
Bu söyledikleriniz çok güzel ama şu anda dünya bu şekilde işlemiyor. Bahsettiğiniz bu yeni dünyanın olmasını sağlamak için gerekli değişimleri nasıl yapacağız?
Aslında gerekli olan şey hepimizin içinde zaten var. Sihirli bir şekilde bir anda değişimin gerçekleşmesini beklemiyorum. Ancak hepimiz bu sürecin bir parçasıyız. İnsanların şu anda içinde bulunduğumuz durumu saçma bulup sorgulaması, bazı çatlakların oluşması ve zor koşullar hakkındaki rahatsızlığın giderek artması… Bu gibi durumlar özgürleşmemizi ve kendimizi sorgulamamızı sağlayacaktır. Değişimler bu şekilde gerçekleşiyor.
Bu zamana kadar bunun hiç gerçekleşmediğini ve gerçekleşmeyeceğini söylemek, yenilgiyi baştan kabul etmek anlamına geliyor. Toplum için bardağı taşıran son damlanın ne zaman olacağını bilemiyoruz. Korona sebebiyle öğrendiklerimizin başka bir krizde işe yarayıp yaramayacağını da öngöremeyiz ama şimdiden paylaşmaya başlayabiliriz. Şimdiden öğrendiklerimiz bile umut verici aslında.
Bambaşka bir dünya oluşturabiliriz. Bu, aynı zamanda, çok yoğun bir politik mücadeleyi de gerektiriyor. Ancak hepimiz bunun bir parçasıyız. Hem de sadece tüketici olarak değil. Vatandaş, eğitimci ve ileride neyin mümkün olduğunu öngörebilen insanlar olarak da bunun içindeyiz.
Almanya İklim Değişimi Konseyi’nin (WBGU) Genel Sekreteri olarak görev yapan Maja Göpel, ülkede değişim alanında çalışan önde gelen araştırmacılardan biri. Söyleşi DW’nin çevre podcasti “On the Green Fence” kapsamında yapıldı.
Söyleşi: Neil King, Gabriel Borrud
© Deutsche Welle Türkçe