Yeşil Direniş Ekoloji ve Yaşam Gazetesi’nin “Türkiye’de Koronavirüs Öncesi ve Sonrası Ekoloji Hareketleri” başlığını taşıyan söyleşileri Samsun Çevre Platformu sözcüsü ve Ekoloji Birliği yürütme kurulu üyesi Mehmet Özdağ ile devam ediyor;
“Akıl ve vicdana aykırı tüm doğa ihlallerini en etkin şekilde teşhir ederek topluca üzerine gidebilmeliyiz. Bu da ancak sahada insanları kazanmayla olur, halkımızın siyaset farkı gözetmeksizin bizlere güven duymasını sağlamalıyız. Halkımızla iletişimde dürüstlükle, akıl ve bilimle, sağduyuyla konulara yaklaşmalıyız. Anlatmaktan, mücadele etmekten usanmamalıyız. En önemlisi de umudumuzu hep diri tutmalıyız. Asla teslim olmamalıyız, vazgeçmemeliyiz. Bunun içinde birbirimizi güç ve cesaret vermeliyiz.”
Söyleşi: İsmail Akyıldız / 4 Haziran 2020 / Yeşil Direniş – Ekoloji ve Yaşam Gazetesi
Yeşil/Ekoloji hareketinin tarihsel birikimi hakkındaki görüşlerinizi merak ediyoruz? Böyle bir birikimden söz edebilir miyiz? Eğer yanıtınız evet ise bugüne kadar genel bir değerlendirme yapmanız mümkün mü?
Yeşil/Ekoloji hareketini Samsun yerlinde TMMOB’ye bağlı meslek odalarının bilgi birikimleri ile usta-çırak ilişkisi içerisinde oda genel merkez politikalarımız doğrultusunda öğrenme ve kendimizi geliştirme fırsatı bulduk. Meslek odalarımızın Şube düzeyinde idari yapılanmalarına bağlı olarak Samsun ve hinterlandı durumundaki Orta Karadeniz Bölgesinin enerji, imar, inşaat, maden kaynaklı tüm ekoloji sorunlarından haberdar olarak yerel inisiyatiflerle ilişki içerisinde olduk. Ancak yerellerde verilen mücadelenin tek başına başarı şansının kalmadığı bir dönemdeyiz artık. Dolayısıyla yaşam alanlarımzı korumak, sağlıklı yaşam hakkı için diğer yerel mücadele örgütlenmeleri ile birleşerek güç birliği ve deneyim zenginliği zorunlu oldu artık.
Son 20 yıldır ülke olarak vahşi kapitalizmin en ağır ekolojik saldırsına karşı yaşam mücadelesi içerisindeiz. Başlangıçta yerel halkın örgütlenme ve direnme hakkının göreceli olarak daha kolay olduğunu düşünüyorum. Gezi deneyiminde travma yaşayan AKP yönetimi çareyi otokraside buldu. Gezi sürci fetullahçı yargı ve güvenlik kadrolarının sınırsız yetkilendirilmesi ile bastırıldıktan sonra 20 Temmuz 2016 dan sonraki OHAL devrinde ÇED süreçlerinin tamamen formaliteye dönüştürülmesi, kamudaki iş güvencesinin fiilen kaldırılması, meslek odalarının ve emek örgütlenmelerinin her anlamda etkisizleştirilmesi ile sahada fiilen yürütülen ekoloji mücadleleri daha çok önceden kurgulanmış dava süreçleriyle mahkeme salonlarına sıkıştırılmaya başlanıldı. Mahkemelerde kazanılan pek çok davaya rağmen de kazanımların fiili karşılığı alınamadı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adıyla parlamentodan seçilmiş bir hükümet ve bakanlar kurulunun olmaması mücedeleyi daha da zorlaştırmış durumda. Her türlü yetkinin tek elde toplandığı bu yeni dönem, bütün toplumsal kazanımların da ortadan kaldırıldğı bir dönem oldu.
Kısacası günümüzde sahada fiili mücadele yürütmek büyük ölçüde kriminaize edildi.
Eskinin geleneksel mücadele yöntemleri yerine yeni yaratıcı yöntemler geliştirmek, teknolojinin imkanlarını kullanmak, başarılı yerel mücadele örneklerini çoğaltmanın yollarını aramak, sorunu çözmek zorunda olan kamu görevlilerini görev yapmaya zorlayacak eylemlilikler yapmak gibi konularda kafa yormamız gerekir.
Koronovirüs salgını ekoloji hareketinin dönüşümü ve gelişimi bakımından olumlu ya da olumsuz bir rol oynamakta mıdır/ oynar mı? Salgının hareketin güçlenmesi için yeni olanaklar doğurdu ise bunlar nelerdir? İçinde bulundugumuz koşulların avantaj ve dezavantajlari nelerdir?
Koronavirüs salgını tüketim çılgınlığının temposunu düşürdü, dolayısıyla da fosil kökenli kapitalizm çarkları yavaşladı, bu durumun ekoloji açısında olumlu yansımaları doğada kendisini gösterdi, emisyonlar azaldı vs.. Doğa-Yaşam hakkı ihlallerine karşı omuz omuza sahada yürütülen örgütlenme ve mücadele şartları da mecburen durma noktasına geldi, 65 yaş üstüne getirilen karantina ekoloji hareketine de olumsuz yansıdı bence. AKP ekolojik yıkım projelerini gerçekleştirmek için koronavirüs salgınını fırsata çevirdi. İnsanlar evde kalırken şirketler şantiyelerde vardiyalı çalışmaya hiç ara vermedi.
Salgın sanal örgütlenmenin önemini artırdı, insanlara doğanın kendini yenileyebileceğini gösterdi. Yaşam temposunun düşürülebileceğini, çok uzun mesai saatlerinin gereksizliğini gösterdi. Tarımın önemi daha da belirginleşti. Yenilenebilir enerji kaynaklarımızın potansiyeli bir kez daha ortaya çıktı. AVM’siz bir yaşamın mümkün olduğu görüldü vs…
Küresel ekolojik kriz Türkiye’ye ne şekilde yansımakta? Bugün ülkenin en önemli ekoloji sorunları -öncelik sıralamasına göre- nelerdir?
Küresel ekolojik kriz aynı zamanda iklim krizini de tetikleyen en önemli etken. İklim krizinin bize göre en görünür etkisi de aşırı iklim olaylarındaki artış. 1990’lı yıllara kadar ülke genelinde yılda 100 civarında aşırı iklim olayı yaşanırken, bu sayı 2019 da neredeyse 1o kat artmış durumda. Giderek de kötüleşiyor. Her yıl Karadeniz ve Akdeniz Bölgesi’nde en az bir ilçe, il mutlaka sel felaketine maruz kalıyor, coğrafyamızda artık hortum olayları sıradan olmaya başlıyor.
Dolayısıyla bana göre 20 yıldır aralıksız devam eden inşaat, imar, enerji, maden gibi rant odaklı politikalarla hızlanan ekolojik yıkımın etkilerini aşırı iklim olayları ile birlikte yaşıyoruz. Çevresel ve sağlık etkilerine girmiyorum.
Ülkenin en önemli sorunu yasama-yürütme-yargı kuvvetler ayrılığının anlamsızlaşması, tek adam yönetimi.
Diğer taraftan, Orman, Maden, Çevre gibi kanunlarda yapılan değişikliliklerle her sermaye sahibine istediği yerde, istediği teknoloji ile, istediği kapasitede üretim, imalat, inşaat yapma olanağı verilmesi. Ormanları, hassas koruma alanlarını, tarım topraklarını, kentlerde kamusal açık alanları, yeşil alanları yok etme yollarının bir şekilde kolaylaşması. Siyaset-Sermaye-Bürokrasi üçgeninin kamusal çıkarlar dışında örgütlenmesi. Meslek odalarının, birliklerin özerklik kırıntılarının da ortadan kaldırılması.
Ekoloji hareketinin bundan sonra nasıl bir yönelimi olacaktır/olmalıdır? Ne yapmalıyız? Ne yapmamalıyız?
Aramızdaki ayrışma noktalarını öteleyerek yaşam alanlarımız için ortak mücadele yürütmenin yollarını bulmamız gerekiyor.
Teknolojiyi daha iyi kullanabilmeliyiz, akıl ve vicdana aykırı tüm doğa ihlallerini en etkin şekilde teşhir ederek topluca üzerine gidebilmeliyiz. TBMM üzerindeki etkiyi artırmalıyız, bu da ancak sahada insanları kazanmayla olur, halkımızın siyaset farkı gözetmeksizin bizlere güven duymasını sağlamaıyız. Halkımızla iletişimde dürüstlükle, akıl ve bilimle, sağduyuyla konulara yaklaşmalıyız. Anlatmaktan, mücadele etmekten usanmamalıyız.
En önemlisi de umudumuzu hep diri tutmalıyız. Asla teslim olmamalıyız, vazgeçmemeliyiz. Bunun içinde birbirimizi güç ve cesaret vermeliyiz.
Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? Bugüne kadar hangi yeşil/ekoloji hareketlerinin parçası oldunuz?
1966 Samsun Çarşamba doğumluyum. 1987 Uludağ Ün. Müh. Fak. Elektronik ve Haberleşme Böl.’den Mezun oldum – Elektronik Mühendisiyim.
1988 yılından buyana Elektrik Mühendisleri Odasının (EMO) aktif bir üyesiyim. EMO Samsun Şubesi Yönetim Kurullarında çeşitli görevler aldım. 3 dönem Şube Başkanlığı yaptım. 1996-1998 Türk Mühendis Odarı Samsun il Koordinasyon Kurulu Sekreterliği yaptım. Samsun-Sarp Karadeniz oto Yolunun en başından itibaren ekolojik yıkım ve kıyı tahribatına karşı mücadele içerisinde yer aldım. Aynı yıllada Fırtına Vadisi’nde HES yatırımlarının gündeme gelmesi, Samsun doğu sahillerinde fueloil, kömür ve doğal gaz enerji santrallarına karşı çevre mücadelelerine destek oldum.
1996 yılından buyana Sinop Nükleer Santral projesine karşı mücadelenin içerisinde aktif olarak yer aldım, Samsun NKP’in kurulmasında etkin oldum, NKP eylemliliklerinin hemen hepsine aktivist olarak, konuşmacı olarak katıldım. Nükleer Enerji ve özellikle Sinop Nükleer Santral projesi konusunda pek çok ilde ve örgütte sunumlar yaptım.
2016 yılında Samsun Çevre Platformu SAMÇEP’in kurulmasına ön ayak oldum, kuruluşundan bu yana da SAMÇEP Sözcülüğü görevini yürütüyorum. 2018 yılında Ekoloji Birliği (EB) içerisinde yer aldık, an itibariyle EB Yürütme Kurulundayım. Nükleer karşıtı faaliyetleri de SAMÇEP bünyesinde yürütmekteyiz.