KAYYUM VE KEYFİ ATAMALAR YANISIRA İTİBARSIZLASTIRMA VE MOBİNGLER O KADAR ARTTI Kİ DURUM NORMALLEŞTİ
Ögrenciler tepkilerinde o kadar haklılar ki… Türkiye’de son yıllarda üniversitelerde hem taciz hem mobing hem de keyfi atamalar/ kayyumlar oran olarak çok arttı. Aynı sureçte eğitimin kalitesi de hızla aşağıya doğru ivme kazandı, düşüşe geçti… Hak etmeyen insanlar, para, mevki, yandaşlık üzerinden, yapay değerlerle yüceltilirlken, gerçekten değerli olan bir çok insan itibarsızlastırılmaya, yanlızlaştırılmaya çalışılıyor…
Özellikle çalıştığımız yerlerde, eğer sistemden yana değilsek, muhalifsek yetki ve , sorumluluklarımız azaltılıyor, işlerimiz sınırlandırılıyor; örneğin hoca isek derslerimiz elimizden alınıyor; öğrencilerimizle aramıza mesafe konularak pasifleştirilmeye çalışılıyoruz; çünkü bizim öğrencilerimizin üzerinde yaratacağımız farktan, etkiden korkuyorlar… Bizi değersizleştirerek söyleyecek sözlerimizi sunacağımız katkıları yok edebileceklerini sanıyorlar. Ama yanılıyorlar; genç dimağları bu tür oyunlarla, hilelerle, yalanla dolanla kandıramıyorlar; onlar bir şekilde yolunu buluyor ve yine koşa koşa size geliyorlar… Resmi kanallardan engellenirlerse, misafir olarak ya da izleyici olarak alıyorlar derslerinizi…
Şahsen ben çok sık yaşıyorum bu durumu; her dönem ders seçimleri yapılırken mutlaka bu tür sorunlarla karşılaşıyorum. Beni isteyen öğrencilerimin bir şekilde engellenmek istendiğini, karşılarına birtakım handikaplar çıkarılarak başka öğretim üyelerine yönlendirilmek istendiklerini bizzat öğrencilerim gelip kendileri dile getiriyorlar Ama bilinçli öğrenciler, sizi bile isteye seçen öğrenciler az önce belirttiğim gibi hiç bir engel tanımıyorlar; resmi olarak olmuyorsa gönüllü olarak, misafir öğrenci olarak, ama mutlaka dersinizi alıyorlar… Akademik Kurullarda bizim gibi hocaların yanına kimse oturmak istemiyor; bizimle samimi görünmekten imtina ediyor, çekiniyorlar… Sistemi korkusuzca eleştiriyoruz ya, kendileri de öyle sanılır diye ödleri kopuyor… Duruma ve döneme göre konum belirleyen bu insancıklardan çevremizde o kadar çok var ki… Kayyumlarla, keyfi atamalarla üniversiteler işte bu duruma getirildi… Böylesine, “duymadım, görmedim, eleştirmem işime bakarım” diyen itaatkar, her şeyi sineye çeken bir güruh hakim oldu üniversitelerde…. Özgür ve evrensel düşüncenin tarafsız bilimin üretildiği yer olma vasfını kaybetti Academia… Günümüzde ibrenin yönüne göre, değişen iktidar odaklarının beklentilerine göre hemen yeniden konum belirleyebilen Bukalemun hoca tipleri hakim… Kraldan çok kralcı davranan, muhafazakarla muhafazakar olan; devrimcilik revaşta olduğunda da, bu konuda da sizden hep bir adım ileride olan… Dünün muhafazakarı bugünün en ilerici, ateşli devrimcisi kılığına kolayca bürünebilen… Böyle bir gürüh işte… Üniversite koridorları bunlarla dolu; akademik kurullar, rektör ve dekanlık makamları…. Bu yüzden asıl bizler uzak durmalıyız bunlardan; bunlar bir adım uzak duruyorlarsa, biz onlardan bin adım uzak durmalıyız ki kirliliklerini, değersizliklarini bizlere de bulaştıramasınlar…
Bu tür karakterlerden oluşan bir güruhu ne kadar güçlü görünseler de, zerrece kaale almadığımızı, umursamadığımızı ben kendi adıma belirtmek isterim… Onlar bize her zaman zarar vermek isterler; varlığımıza tahammül edemezler; beyazlığımızı gördükçe kendilerinin ne kadar kirli olduklarını hatırlattığımız için herhalde, nefret ederler bizlerden; yok etmeye çalışırlar… Tam olarak bitiremezler ama bizi hiç bir zaman… Çünkü nereye gidersek gidelim biz sahip olduğumuz değerlerimizi de yanımızda götürüruz ve gittiğimiz her yere mutlaka bir değer katarız… Bizler konumlarımız, koltuklarımız, sahip olduğumuz makamlar gereği kazanmadığımız için bu değerleri, bir yerden gönderilince de terk etmezler bu değerler bizi; her zaman yanımızda, özümüzde, kişiliğimizde var olmaya devam eder…Yıllardır gerçek değerimi bilen insanlardan gerçek dostlar edinmeye çalıştım… Beni gercekten seven insanlarlardan oluşan bir sevgi çemberi oluşturarak çevremde, manen koruma altına aldım kendimi… Başka türlü uğradığım haksızlıklara, baskılara, mobinglere dayanmam ve itibarsızlastırılmam konusuda verilen çabalar karşısında ayakta kalmam
mümkün olmazdı… Onların inadına sahte, göstermelik duygularla değil gerçekten sevildim ben ve kendimi doğru konumlandırdığım yerlerde gerektiği gibi takdir de edildim…Okulda onlar istedikleri kadar derslerimi, görevlerimi kısıtlasınlar; toplantılarda selam vermeden geçip, yanımda oturmamak için imtina etsinler; umrumda bile değil, ne kadar uzak dururlarsa o kadar iyi benim için; ; asla üzülmüyorum bu tavırlara ; aksine ‘iyi ki’ diyorum… Ben kendi değerimi biliyorum ve kendimi seviyorum… İnsanlara verebileceğim çok şey var; söyleyecek çok sözüm var: Varlığımla çevremdeki insanlar üzerinde bir fark yaratabiliyor, fikirlerimle insanları etkileyebiliyor dünyalarını değiştirebiliyorum. Bu yüzden evet Sistem için tehlikeli biriyim…
Eşitlik ve adaletten yana; insani değerler, insanca yönetim ve insanca bir sistem için, evet, güzel görüşlerim var; ilkeli bir insanım ve en önemlisi vicdanıma çok güveniyorum… Hatta ben galiba en çok vicdanıma, vicdanlı insanlara güveniyorum toplumsal adaletin sağlanabilmesi için… Vicdanın bütün toplumların pusulası olması gerektiğine inanıyorum. Haksızlığa asla tahammül edemiyorum; haksızlıklar karşısında susmuyor, tepkilerimi açıkça ortaya koyuyorum… Yanlızlıktan, yanlızlaştırılmaktan korkmuyorum…. Ben istemediğim sürece de bana bunu kimsenin yapabileceğini sanmıyorum… Dostlarımı, çevremdeki insanları bu anlayış ve ilkeler doğrultusunda seçtiğim ve kendimi doğru yerde doğru değerler çerçevesinde doğru insanlarla konumlandırdığım için hayattaki değerimi de bulduğumu düşünüyorum….
Bu gençlerin tek istediği, dün Deniz Gezmiş ve arkadaşları, İstanbul Üniversitesi ana giriş kapısının önünde yaptıkları basın açıklamasında neleri talep etmişlerse; bugün de Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri protestolarında hangi gerekçeyle ne istiyor ve ne talep ediyorlarsa, hep aynı şeylerdir aslında; üniversite eğitimi için doğru ve evrensel olan aynı şeylerdir hep bunlar: Demokratik , özerk, tarafsız üniversite… Öğrencisi, öğretim üyesi ve memur/işci tüm bileşenleri ile Üniversitelerin rektörünü, dekanını, tüm yöneticilerini adil seçimlerle belirleyebildiği; bugünkü gibi kayyum ve keyfi atamaların olmadığı; mobing, taciz ve baskılardan uzak, isteyen öğrencinin istediği hoca ve derse ulaşabildiği; her hocanın yeteneği ve donanımı ölçüsünde her dersi özgürce verebildiği; iktidarın ve sistemin bilgisinin değil tarafsız, bilimsel , evrensel bilginin üretildiği üniversitelerden baska ne isteği olabilir ki bu gençlerin… Bunu istemek ve talep etmek her üniversite öğrencisinin en doğal hakkı değil midir?! Bugün bunu istiyor diye yüzü aşkın öğrenci tutuklandı Türkiye’ de farklı üniversitelerden… Bu durumda bu genclerin öfkelerinin daha da artması ve protestoların daha büyümesi normal değil midir?! Bu haklı tepki Üniversite gençliğinin tarihe karşı sorumluluğudur aynı zamanda….
ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİNİN TARİHE KARŞI SORUMLULUĞU başlıklı yazı için linki tıklayınız…
#AşağıyaBakmayacağız