Kocaeli Sürdürülebilir Çevre ve Canlı Hayatı Koruma Derneği (KOŞUÇEV) İzmit Sabri Yalım Parkında yaptığı açıklamada TBMM Genel Kurulunda bu hafta görüşülmesi beklendiği belirtilen kanuna yönelik eleştiri getirildi ve kanunun mevcut haliyle doğayı ve toplumu değil, “ticareti” korumak üzerine inşa edildiği belirtildi. Ticari kaygılarla yürütülen her yasal değişikliğin, şirketlerin kirletmesine neden olduğuna dikkat çekilerek iklim değişimini önleyecek yasa talep edildi.
AKP’nin önerdiği iklim kanununa ekoloji hareketinden itirazlar gelmeye devam ediyor. Kocaeli Sürdürülebilir Çevre ve Canlı Hayatı Koruma Derneği, TBMM’de görüşülmesi beklenen İklim Kanunu ile ilgili olarak basın açıklaması yaptı. İzmit Sabrı Yalım Parkı’nda ‘Sermaye’nin değil halkın iklim kanunu’ temalı basın açıklamasına STK temsilcileri ve çok sayıda çevreci katıldı.

Kocaeli Sürdürülebilir Çevre ve Canlı Hayatı Koruma Derneği (KOŞUÇEV) adına basın açıklamasını dernek üyesi Sinem Siklon okudu. Açıklamada iklim kanunun2021 yılından beri devam eden hazırlık çalışmaları sonrası iktidar tarafından Meclis’e sunulan ‘İklim Kanun Teklifi’, 26.02.2025 tarihinde Çevre Komisyonu’ndan alelacele geçti ve TBMM Genel Kurulunda bu hafta görüşülmesi beklendiği belirtilerek “Ülkemizde iklim politikaları maalesef doğayı ve toplumu değil, “ticareti” korumak üzerine inşa edilmektedir. Ticari kaygılarla yürütülen her yasal değişiklik, şirketlerin dereleri kurutmasına, tarım arazilerini yok etmesine, kıyıların işgaline, bölgelerin ormansızlaştırılmasına, soluduğumuz havanın, suyumuzun, topraklarımızın kirletilmesine neden oldu. İşçiler haklarını alamadı, kadınlar kamusal alanlardan uzaklaştırıldı, çocuklar hasta doğdu, insanlar göçe zorlandı. Yaban hayat yok edildi.” Dendi.
Bu kanun teklifinin de, içeriğinde kimi olumlu konu başlıklarını içeriyor olsa da etkilerini bütün dünya ile birlikte yakıcı bir şekilde, doğal afetler ve birbirini tetikleyen diğer krizlerle birlikte yaşamakta olduğumuz iklim krizini önlemeye yönelik değil, havayı, suyu, toprağı, yaşamımızı yok ederek bütün bunları bizlere yaşatan, durmak ve doymak bilmeyen bir avuç yandaş sermaye gruplarının ihtiyaçları doğrultusunda hazırlandığı ifade edildi. Yasa taslağının İklim krizine neden olan politikalardan vazgeçmeyi içermeyen ve iklim krizinin etkilerini önlemeye yönelik politikalar barındırmayan kanun gerçek bir iklim kanunu değil, ticaret kanunu olduğu vurgulandı.

“İklim Adaletini Gözetmeyen Kanun Meşru Olamaz”
Açıklamada şu görüşlere yer verildi “Halkın katılımını içermeyen, bilimden uzak, doğanın ve toplumunu yararını gözetmeyen, tamamen şirketlerin çıkarı için hazırlanmış ve iklim adaletini gözetmeyen bir kanun düzenlemesi bizler için meşru olamaz!
Çok uzun yıllardır Plansız Çarpık kentleşmenin, plansız ve kirli teknolojilerle çarpık sanayileşmenin olumsuz bütün sonuçlarından doğrudan etkilenmiş, verimli tarım alanlarını, sulak alanlarını, kıyılarını kaybetmiş, İzmit körfezi tüm canlılığını yitirme gerçekliği ile karşı karşıya olan, Sapanca gölü hızla yok olma sürecine girmiş bulunan, Ormanları ciddi biçimde tahrip edilmiş olup, mevcudu doyum bilmez ticari hırslarıyla bir avuç yandaş sermaye gruplarına peşkeş çekilme riski ile karşı karşıya olan, toplum olarak sağlığını yitirme riski ile ciddi sorunlar yaşamakta olan, emekçisi her geçen gün yoksullaşan, çiftçileri zirai faaliyetlerini sürdürememe tehdidi ile karşı karşıya olan, Kocaeli’de Çevre ve Ekoloji mücadelerini sürdüren, Doğa ile Barışık yaşam sevdalısı, Emek ve Demokrasiden yana İklim, Çevre Ve Ekoloji Örgütleri olarak Yaşanası Bir Kocaeli Ve Anadolu Coğrafyasını sürdürülebilir kılacak, Yaşamı, doğayı, iklim adaletini ve insan haklarını savunan, katılımcı bir süreçle hazırlanacak gerçek bir İklim Kanunu istiyoruz! Ve diyoruz ki;
TBMM Genel Kurulu’nda tasarı acilen geri çekilerek, sivil toplum kuruluşlarının ve bilim insanlarının görüş ve önerileri ile bilimi, iklim adaletini ve toplumsal ortak faydayı önceleyen bir perspektife uygun olarak yeniden yazılmalıdır.”

Halktan Yana İklim Kanunu
Açıklamada halktan yana bir iklim kanunu talep edilerek nasıl bir yasa olması gerektiğine dair şu tespitlere yer verildi “Ticaret Kanunu Değil Doğa ve Toplum İçin İklim Kanunu Olmalıdır. Öncelik sermayenin değil, doğanın ve toplumun ortak geleceği olmalı, Doğa’nın canlı yaşamı mutlak koruma altına alınmalıdır! , Kömürden ve Fosil Yakıtlardan Çıkış İçin Net Bir Plan Ortaya Koymalıdır, İklim krizine yol açan kömür ve diğer fosil yakıtlar, enerji denkleminden aşamalı ve planlı bir şekilde çıkarılmalıdır. Emekçiler, Emekliler ve tüm dar gelirli toplum kesimleri için Adil Bir Geçiş Planlamalıdır Fosil yakıtsız bir ekonomiye dönüşümün bedeli emekçi halkın sırtına yüklenmemeli, toplumun tüm kesimlerinin insan onuruna yakışır bir geleceğe sahip olması garanti altına alınmalıdır. İklim Adaleti Perspektifiyle Tasarlanmalıdır, Eşitsizliği besleyen kapitalist ekonomi-politik rejimin neden olduğu iklim krizine bağlı hak kayıpları adalet düzlemi içerisinde giderilmelidir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Sağlamalıdır. İklim krizi risklerine eşit maruz kalınmadığı hesaba katılmalı, toplumsal cinsiyet eşitliği yaklaşımı benimsenmelidir. Halk Sağlığını Güvence Altına Almalıdır Tüm doğa, canlılar ve toplum için sağlıklı yaşam hakkını güvence altına alacak düzenlemeler yapılmalıdır.
Üst Ölçekli Ekosistem Planlaması Yapmalıdır.
Ekosistemler plansız ve kâr odaklı madencilik, enerji, sanayi, endüstriyel tarım ve hayvancılık projeleri ve yapılaşma baskısından kurtarılmalı; Ormanlar, Tarım alanları, Sulak alanlar ve Su kaynakları ile Denizler ve Kıyılar rant ve talana karşı mutlak koruma altına alınmalıdır. İklim Değişikliğine Uyum Politikaları Geliştirmelidir. İklim afetlerine dirençli kentler ve kırsal yerleşimler yaratılmalı, afet eylem planları, gıda ve su politikaları iklim krizi gerçekliği dikkate alınarak hazırlanmalıdır. Halkın Katılımını Sağlamalı ve Hesap Verebilir Olmalıdır. İklim Kanunun halkın nezdinde meşruluğunun sağlanabilmesi için tüm politika yapım süreçleri katılımcılığa ve hesap verebilirliğe açık olmalıdır. İklim Suçlarına Karşı Denetim ve Yaptırım İçermelidir. Kamu idaresinin yanı sıra kamu yararına çalışan meslek örgütlerinin de katılımıyla şeffaf ve hesap verebilir bir denetim mekanizması oluşturulmalıdır