İlki, 13-14.11.2021, ikincisi 19-20.02.2022 tarihlerinde, enerji konusunda uzman çok sayıda akademisyenin, uzmanın ve meslek erbabının katılımıyla, EGEÇEP ENERJİ FORUMLARI gerçekleştirildi. Bu forumların hedefi, ülkemizin ENERJİ YOL HARİTASINI çıkartarak, çevreye en az zarar verecek, halkın sırtındaki enerji maliyetlerini minimize edecek çözüm yollarını, demokratik ve eşitlikçi bir zeminde arayıp, yönetenlere ve yönetime aday olanlara ayrıntılı bir şekilde sunabilmek için gerekli çalışmaları başlatmaktır. Bu sonuç bildirgesinin ekinde, 19-20 şubat tarihlerinde gerçekleştirilen forumun 6 oturumda dile getirilen başlıca görüş ve önerileri bulacaksınız.
ENERJİ FORUMU SONUÇ BİLDİRGESİ
Oldukça iddialı görünse de enerji konusunda uzmanlaşmış bilim insanları, teknik uzmanlığa sahip kişiler ve sahada konuya hâkim mesleki yetkinliğe sahip yetkililer tarafından gerçekleştirilen sunumlar göstermiştir ki, bu konu çözümsüz değildir. Herhangi bir dar boğaz yaşanmadan, doğru planlama ve yatırımlar ile enerji maliyetlerinin önemli ölçüde azaltılabileceği ve görece geri dönüşümsüz ve ağır ekolojik yıkımlara neden olmadan enerji üretiminin gerçekleştirilebileceği açıkça ortaya konmuştur.
Bu forumlarda ortaya çıkan en net veri ülkemizde bir enerji arz sorununun bulunmamasıdır. Tersine yanlış ve popülist enerji politikalarıyla, hayatın her noktasında yaşamsal öneme haiz hale gelen enerji ihtiyacının, bir sermaye birikim aracına dönüşmüş olmasıdır. Anlamsız ve ihtiyaç fazlası üretim için gerekli atıl yatırımlar, doğanın katli, insanların göz göre göre ölmesi pahasına, bir avuç sermeye sahibi lehine kapasite fazlasına rağmen halen devam etmektedir. Bu akıl dışı, sermayeyi koruyan, yıkıcı politikalar, hiç bir rasyonel ve kamusal çıkara uymayacak şekilde, hunharca sürüyor!!!
Uygulanan sermeye dostu, kamu düşmanı enerji üretim politikasının en basit haliyle görünümü şu şekildedir. Normalde, kamulaştılmış bir enerji piyasasında elektriğin maliyeti 32krş/KW’dır (EMO verileri). Günümüzde özelleştirilmiş elektrik üretim ve dağıtım sisteminin tüketicilere kestiği faturalarda ise elektrik tutarı bunun 7 katından başlamaktadır. Aradaki fark, doğrudan dağıtım şirketlerinin cebine gitmektedir
Bu forumlar, enerji üretim ve arzının kamusal olması gerektiğini, bir sermaye birikim aracı olmaktan acilen çıkartılması gerektiğini hiçbir kuşkuya yer vermeyecek kadar net bir şekilde göstermiştir.
Tüm uzmanlar, asıl yanıtlanması gereken sorunun, “hangi enerji değil, ne için ve kimin için enerji” konusu olduğunun altını kalın olarak çizerek belirtmişlerdir.
Tüm bu gerçeklikleri göz önünde tutarak, enerji konusunun uzmanlarına, enerji sorununa çözüm için sözü olanlara, her türlü önyargıdan uzak bir çağrımız var:
Önümüzdeki birkaç aylık süreçte, enerji konusu ile ilgili oluşturulacak çalışma gruplarında, her grubun kendi çalışma ilke ve şeklini kendinin belirleyeceği bir anlayışla, ülkemizin enerji sorununu her yönüyle irdelemeye, çözüm üretmeye, öneri geliştirmeye çağırıyoruz.
Oluşturulacak çalışma gruplarında, meslek, mevki, makam, siyasi aidiyet farkı gözetmeden, her katılımcının eşit- eşdeğer söz hakkı olması esastır.
Çalışma grubuna katılmak isteyenlerin
0533 814 8120 (Levent Büyükbozkırlı, 0536 659 1924 (Merih Akın Yücel) 0532 330 9777 (Kaan Meriç) ve 0532 553 6420 (Erhan İçöz) telefonlarına ulaşmalarını diliyoruz
EGEÇEP ENERJİ FORUMLARI ÇALIŞMA GRUBU
EK: 19-20.ŞUBAT.2022 ENERJİ YOL HARİTASI FORUMU ÖZET NOTLARI:
ENERJİ’NİN EKONOMİ-POLİTİĞİ
Zenginlerle fakirler arasında, sera gazı salımları yönüyle çok ciddi farklar var. AB, Emisyon Ticaret Sistemi ile havayı ticari mal haline getiriyor ve enerji yoğun sektörleri kendi sınırları dışına çıkararak, karbon kolonizasyonu yapıyor. Neoliberal politikalar “bırakın piyasa yapsın” diyor ve bu yolla gelişmiş ülkeler, az gelişmişleri çöplükleri haline getiriyorlar. Sürekli daha fazla enerji talebi ve tüketim kalıbı içindeyiz. Halbuki tüketimi tüketmek gerekli.
Büyüme ekonomisi, hizmet sunumunda büyük eşitsizlik getiriyor, hizmet sınıfsallaşıyor. Yatırım iştahı, yükselen fiyatlarla birlikte artıyor. Çözüm yolu olarak büyümesiz ekonomiyi savunmak gerekiyor: çalışma sürelerini kısaltmak, servetin yeniden dağıtımı (gelir transferi), küresel düzeyde asgari kurumlar vergisi, çevre kirliliğine mutlak sınırlamalar…
Büyümeme kapsamında geliştirilmesi önerilen uygulamalar: yerel üretim, yerel idareler, piyasanın demokratik işleyişi, sosyal maliyet ve tahribatın bedelinin ödenmesi. Yoksullaştırıcı büyüme yerine, refah arttırıcı, devrimci küçülme.
Kaynakları, kendilerini yenileme hızından daha hızlı tüketiyoruz. Daha küçük yaşam alanlarına yönelmeliyiz. Ekonomik modellerde rekabetçilik yerine paylaşımcılık yer almalı. Halkın sesini duyuracağımız oluşumları kurmaya başlamalıyız. Enerji politikalarında, toplumsal cinsiyet dikkate alınmalı. Çevre ve kadın hareketleri pek çok noktada birleşecektir.
“Karbon, hakikaten sosyal maliyetini içerecek şekilde fiyatlansaydı, kapitalizmin işlemesine olanak yoktu.” (David Harvey)
ADİL, DEMOKRATİK, KATILIMCI, YEREL, EKOLOJİK ENERJİ
Fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçilince sınıf ilişkileri devam edeceği için enerji yoksulluğu azalmaz. Çünkü, karbonsuzlaşma yoluyla sermaye aktarımına geçiş var. Yenilenebilir enerji ile ekolojik problemler tamamen çözülmüş olmuyor, mineral madenciliği artarak devam ediyor. Siyasi erkin ucuz, ekolojik enerji üretmesi önemlidir, ancak kamulaştırma da tek başına çözüm olamaz. Enerji politikaları, iktisadi ilişkileri meta olarak ürettiği sürece, devlet yönetiminde de aynı şey devam edecektir. Tüm demokratik unsurları hayata geçirmek için toplumsal mücadelenin güçlendirilmesi gerekiyor. Enerjinin metalaşmasını engellemek için şirketler cendereye alınmalı. Oysa tüm dünyada bu şirketlere destekler veriliyor. Enerji üretimi- dağıtımı- tüketimi, kapitalistler için para kazanma fırsatı: kirlet kazan, temizle kazan.
Enerji toplumsallaşmalı, kooperatifler piyasa aktörü olmamalı. Mücadeleler arasındaki ilişkileri derinleştirerek, bireysel çözüm yerine kolektif çözümler aranmalı. Fosil yakıtla aynı miktarda yenilenebilir enerji üretmek çözüm değil, tüketimi azaltmaya yönelmeli. Enerji yoksulluğunu giderecek ve daha fazlasını üretmeyecek çözümler bulmalıyız, piyasacı fayda-maliyet analizinden çıkmalıyız.
Fazla tüketimin sınırlanması, pahalı enerji ile olmaz, enerji şirketlerini cendereye almakla olur. Sermaye birikimine yönelen, metalaştıran tüm ürün ve uygulamalarla sorunumuz olmalı.
Doğayla ilişkimiz kesintiye uğruyor; evde üretmeyip, ekmeği fırından ucuza alıyoruz. Doğayla ilişkimizi piyasanın dışında tutmalıyız. Bunun iktisadi ve toplumsal boyutlarını tartışmalıyız.
TÜRKİYE’NİN ENERJİ GÖRÜNÜMÜ
Türkiye’de hepimizin gözlediği olay, hızla artan enerji fiyatları ve yaygınlaşan enerji yoksulluğu. Enerji alanında son 10 yılda kamu tek bir yeni enerji tesisi yapmadı, mevcutların büyük bölümü ise özelleştirildi. Elektrik üretiminde 2021 yılında kamunun payı 16,1%’e indi, dağıtım ve satışın ise tamamı özel şirketler eliyle yapılıyor. Elektrik üretiminde fosil yakıtların payı geçen sene 2/3 oldu. Enerji kaynaklarının 70,2%’sini ithal ediyoruz. İktidarın enerji politikaları kamu kaynaklarını şirketlere aktarmaya yöneliktir. Bu kapitalist akıl dışı plansızlık öyle bir noktaya vardı ki bir yanda kapasite fazlası varken, öte yandan arz açığı tehlikesi doğuyor.
Önerilen Demokratik Enerji Programı’nın başlıca hedefleri ;
- Planlama sistematiğine dayalı, uzun vadeli öngörülerle enerji ihtiyacı, toplumsal ve ulusal çıkarlar gözetilerek, düşük maliyetle ve çevreye en az arar verecek şekilde karşılanmalıdır.
- Yeni enerji ihtiyaçları, dağıtımdaki kayıpları düşürerek ve nihai sektörlerde yer yer 50%’nin üzerine çıkan enerji tasarruflarıyla karşılanmalıdır. Gerekli tesislerin rüzgar, güneş ve benzeri yenilenebilir kaynaklara dayalı, ekolojik varlıkları koruyacak şekilde kurulması temel alınmalıdır.
- Özelleşen kamu kuruluşlarının değişik yöntemlerle tekrar kamu yönetimine döndürülmesi sağlanmalıdır. Çalışanlar, karar alma süreçlerinde etkin söz ve karar sahibi olmadırlar.
Başlıca düzenleme ve önlemler ;
- Doğayı ve toplumsal yaşamı olumsuz etkilediği saptanan tüm santrallerin faaliyetleri durdurulmalıdır,
- Tüm yeni sanayi, enerji, altyapı yatırım ve tesislerinin çevresel ve toplumsal değerlendirme çalışmalarında bulundukları yörede var olan veya yatırım kararı alınmış diğer projeler dikkate alınarak kümülatif etki analizi yapılmalı, sosyal etki değerlendirmesi ve sağlık etki değerlendirmesi de gerçekleştirilmelidir.
- Yurttaşların kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere geliştirecekleri dağıtık enerji uygulamaları ve enerji kooperatifleri desteklenmelidir.
- Türkiye’nin nükleer santrale ihtiyacı yoktur. Bu santral projeleri iptal edilmelidir.
- Enerji üretim ve dağıtımı tamamen kamulaştırılmalı ve şeffaflaştırılmalıdır
TÜRKİYE’NİN ENERJİ KULLANIM KARNESİ
Enerji, tüm dünyada sermaye biriktirme aracı olarak kullanılıyor. Sermaye mantığında kalarak, güneş ve rüzgarı da metalaştırıyoruz. Özelleştirmeyle, hizmetlerde eşitsizlik de arttı (elektrik dağıtımındaki aksamalar, şebekenin kötü olması nedeniyle sık arızalar..). En çok kaçak elektrik İstanbul’da kullanılıyor!
Türkiye’de ucuz enerji yok, ucuz emek var. Enerji verimliliği politikaları çok yetersiz, tüketimi aşağı çekecek politikalar rağbet görmüyor.
Enerji, tüketim alanı olmaktan çıkarılıp, temel ihtiyaç olarak algılanmalı. Tüketimi düşürmek için de çalışma saatleri azaltılmalı. Gelirler insanca yaşamı finanse etmek için kullanılmalı. Enerji kim için, ne için? sorusunu yaygınlaştırıp, cevaplamak gerekli. Enerji kooperatiflerinin devreye girebilmesi için mevzuat konusunda devleti zorlamak gerekli.
Bölgesel eşitsizlikleri önlemek için enerjiyi yerinde tüketmek önemli, enterkonnekte sistem aslında eşitsizlik de doğuruyor.
İKLİM ADALETİ YÖNÜYLE ENERJİ
İklim Adaleti, BM tarafından IPCC raporları baz alınarak oluşturulmuş bir söylem ve stratejidir. Bu raporlar üzerinden bütün dünya, alternatif enerji sistemleri, çözümler üretmeye çalışıyor. Oysa sorun ancak sınıf meselesi öncelikli olarak ele alınarak çözülebilir. Sınıfsal adaletsizlik, diğer tüm adaletsizliklere zemin hazırlıyor. Temel düşünce, en altta kalan toplumsal kesimleri insanca yaşayabilir duruma getirmek için çabalamak olmalı.
Türkiye’yi tartışırken de, neden enerji yatırımlarının arttığını, demir-çelik, çimento üretimi gibi kirletici tesislerin neden Türkiye’de kurulduğunu, ekolojik kıyımların neden yapıldığını sorgulamalıyız.
Enerji konusunda, sadece fosil yakıtlara karşı yenilenebilir enerjiyi değil, meta olarak enerjiyi ele almak gerekir. Kapitalizmde, çok fazla üretim ve üretilenin tüketilemeyip yapılan yıkımlar var. Ne kamulaştırmayla ne de güneş panelleri ile enerji sorununu çözemeyiz. Sınıfsal bağlarını kurup, ezilen sınıfların haklarını savunmalıyız. Toplumsal direngenliği arttırmak için yaptırım ve baskı grupları oluşturmamız gerekiyor. Ancak Türkiye’de, geniş yelpazede biraraya gelmeyi beceremiyoruz; iklim krizinde kimlerle ortaklaşılmalı? Kadın hareketleri, işçiler, TMMOB… iklim adaletinin neresindeler?
Dünya üzerinde, sadece bir tür olduğumuzu ve dünyaya karşı sorumluluklarımız olduğunu unutmamalıyız.
KARBON SIFIR HEDEFLERİNDE ENERJİ PERSPEKTİFİ
Küresel ölçekte sera gazı salımlarının 60%’ı fosil yakıtlardan kaynaklanıyor. Türkiye’nin kömürden çıkışta performansı kötü durumda.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2021 Dünya Enerji Görünüm raporunda, en yüksek salım azaltımı, elektrik sektöründe. 2050 yılında net sıfır emisyon hedefine ulaşabilmek için alınması gereken temel önlemler; küçülme, tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi, enerji talebinde düşüşün sağlanması olarak özetlenebilir.
İklim krizi eğitimleri ve farkındalık çok önemli. Coğrafya, küresel değişim konuları sistematik bakış açısıyla ilköğretimde ele alınmalı.
Türkiye için iklim krizini önlemeye yönelik bazı öneriler: Termik Santraller kapatılsın, enerji verimliliği kanunu çıkarılsın, mesai saatleri azaltılsın, iklim/ekoloji anayasası hazırlansın.