Büyük bir emek ve özveriyle hazırlanan Ekoloji Politik Konferansı sona erdi. İlk kez yapılan bir konferansta eksikliklerin olacağı da aşikâr. Ancak iki günlük konferansın deneyimlerinden öğrendiğimiz kadar eksikliklerimizi de tamamlayarak yola devam etmeliyiz. Özetlemek gerekirse, ekolojiyi içselliştirerek kapitalizmi hedeflemeli; birleşik mücadeleyle, enternasyonal bir ekoloji mücadelesi yürütmeliyiz.
Sosyalist Yeniden Kurtuluş Partisi’nin (SYKP) düzenlediği “Ekoloji Politik Konferansı” sona erdi. Şişli Cemil Candaş Kültür Merkezi’nde “Doğanın ve emeğin sömürüsüne son” sloganıyla gerçekleşen 6 oturumluk konferansta yurtdışı ve Türkiye’den katılımcılar, mücadele deneyimlerini aktardı.
ETHA‘nın haberine göre; bu deneyimlerin, ekoloji mücadelesine katkısı olacağı su götürmez bir gerçeklik. Konferansta Küresel İklim Adaleti hareketinin liderlerinden Patrick Bond, Uluslararası Toplumsal Ekoloji Enstitüsünden Demetrios Roussopoulos, Brezilya’dan La Via Companesia hareketinden Camila Mudrek, Hambach Orman Direnişi’nden Robin Vogel, Lübnan Komünist Partisi M. Gassan Bzeih, Yunanistan SOS Khalkidiki hareketinden Nikos Anastasiadis ve Avusturya Sol Parti Lideri Sonija Grousch aktardığı deneyimlerle önemli katkıda bulundu. Deneyimlerin Türkiyeli ekolojistler bakımından son derece önemli olduğunu da vurgulamakta yarar var.
Ancak aynı şeyi ülke içinden yapılan sunumlar için söylemek biraz zor. Zira başta CHP olmak üzere çeşitli zayıflatma girişimlerine rağmen hâlâ devam eden Kaz Dağları direnişinin deneyimlerinin aktarılmaması önemli bir eksiklikti. Keza Türkiye’de ilk kez düzenlenen iklim grevi için de benzer şeyi söyleyebiliriz. Katılan ekoloji örgütleri de kendi mücadele deneyimleri yerine örgütlerinin tanıtımına odaklandı, kendisini anlattı.
Mücadeledeki farklılıklar
Ekoloji alanında da ideolojik ve teorik farklılıklar konferansa da yansıdı. Uluslararası Toplumsal Ekoloji Enstitüsü’nden Demetrios Roussopoulos’un ve Mezopotamya Ekoloji Hareketi’nin sunumu ile Rojava’dan gelen mesaj konferansa “toplumsal ekoloji” anlayışının rengini taşıdı. Bundan dolayı olmalı ki, Konferansın düzenleme kurulundan Kenan Kalyoncu da, “toplumsal ekoloji” anlayışı ile daha eleştirel bir ilişki kurma çağrısında bulundu. Marksist ekolojistlerin ise konferansa katılımı pasif bir ilişkilenme şeklindeydi. Marksist eleştiri süzgecinden geçirmek için yeterli deneyim biriktirdiği bir dönemde bu pasif ilişkilenme başka bir eleştiri konusudur.
Ekoloji ve kadın hareketinin birliği
Konferansın en önemli katkılarından biri, Melda Yaman’ın sunumu oldu diyebilirim. Ekoloji hareketi ile kadın hareketi arasında kurulacak üretken bağa dikkat çeken Yaman, ekoloji mücadelesinde neden kadınların daha çok yer aldığını ve ekoloji hareketinin de neden aynı zamanda ataerkilliğe karşı bir mücadele olması gerektiğini anlattı. Kadının “doğası” gereği değil, sırtına binen yüklerin, baskıların çokluğu yüzünden her alanda isyan ettiği, mücadelenin en önünde en direngen olarak yer aldığını söyledi Yaman. Türkiye’deki toplumsal hareketin güçlü ve direngen bir kesimini oluşturan kadın hareketi, hem ekoloji hareketinin daha da güçlenmesi hem de kadın mücadelesinin ekoloji alanına yayılması bakımından güçlü bağlar kurmasının önemli olduğu da görüldü.
Peki ya konferans pratiği?
Vegan-vejataryen menü hazırlamak gibi ince ayrıntılara dikkat edilen konferansta tek kullanımlık plastiklerin yer alması, konferansın ikinci gününde öğle yemeğinde plastik tabak kullanılması ise rahatsızlık vericiydi. Böylesi bir konferansta olmaması gereken bir “hataydı”. Yarım litrelik pet şişelerle su tüketiminin yerine büyük bir sebil alınabilir, katılımcılara yapılan çağrıda plastik kirliliğine dikkat çekilerek bir adım olarak herkesin şişesini alıp gelmesi önerisi yapılabilirdi. Doğanın sömürüsüne karşı yapılan bir konferansta plastik kullanılmamalıydı.
Emekçi sol bir parti tarafından ilk kez düzenlenen konferansta büyük bir emek ve özveri görülüyordu. Bu anlamıyla da ortaya çıkan kimi eksiklikler, önümüzdeki dönemde düzenlenecek benzeri etkinlikler için de bir deneyim anlamını taşıyor. Bu alanda daha fazla çalışma ve pratik üretmek gerekiyor. Bu pratiklerle sadece sözel olarak değil, meseleyi içselleştirerek ilerlemek, kapitalizmin doğa sömürüsüne gündelik yaşamımızın her alanında mücadele etmeyi hedeflemek önemli. Farklılıkları içererek, farklılıklarla birlikte yürüyerek sömürüye karşı mücadeleyi büyütmek yeni yaşam ülküsünü büyütecektir.