Doğu Biga Madenciliğin genel müdürü gene konuştu, hatta şu sıralar nedense hiç susmuyor… Kirazlıda şirketin ruhsat uzatma talebi kabul edilmedi, ruhsatımızın hükmü kalmadığı için durduk demiyor da ‘Kirazlıdaki o görüntüyü izah etmek için durduk izah ediyoruz, izah ettikçe insanlar anlıyor’ diyor!
İzah dediği şey de ne kadar tonluk bir metal rezervi olduğu, ne kadar milyar dolar bir kazançları olacağı! Kazdağları silsilesinde açtığınız yara İzahı olmayan bir durumdur.
‘Su ve Vicdan nöbeti vesaire falan filan’ diye kestirip attığınız; yüzbinlerce insanın, aklında yüreğinde bir türlü izah edemediği o görüntülere karşı, yükselen sesi, haklı tepkisidir.
‘Siyanür kimyasal bileşendir buna bu kadar takılmamak lazım, evdeki çamaşır suyu da kimyasal bileşendir’ derken siyanür, ticari bir kuruluş olarak sizin kullanmaktan çekinmeyeceğiniz bir kimyasaldan ibarettir rahatlığınız, ‘çamaşır suyu da zararlı bir kimyasal eğer içerseniz’ gibi akla zarar benzetmeleriniz, 18.900 ton siyanürü liçleme tekniğiyle kullanmayı düşündüğünüzü, atık havuzlarındaki bir sızıntıdan toprağa, yeraltı sularına karışabileceğini, soluyarak dahi vücuda alınan bir zehirden bahsettiğiniz gerçeğini kapatmıyor. Bölgenin topyekün ekosistemini ve coğrafyanın tüm kaderini değiştirecek bu hesapsızlığınız, kar marjınız ve milyar dolarlarlık metalin, maliyet gider kazanç hesabının derdine düştüğünüzden belli.
Biga yarımadası deyince Kazdağlarından, Çanakkaleden ayrı bir coğrafi bütünlükten mi bahsetmiş olunuyor! Kazdağları dağlar silsilesidir. Merkezin etrafındaki dağlar onun bileşenidir. Kirazlı Kazdağlarının bir bileşenidir.
Halilağa, Serçeler, Ağı dağı, Kirazlı deyince siz 20 bin tonluk altın potansiyeli anlıyorsunuz. Biz Çan ve Bayramiç havzası üzerinde birden fazla proje ile bölgenin suyunun, havasının, toprağının nasıl tarumar edileceğini. Bu çaplı bir ormasızlaştırmayla, varolan ekosistemin tümden yok olacağını, canlılar için tüm doğal yaşam alanının ortadan kalkacağını.
Yüzbinlerce ağacı kesilmiş, verimli toprağı sıyrılmış, yüzeyi traşlanmış Kirazlıya bakınca siz maden inşaatı başlamış alan görüyorsunuz, biz kazdağlarının eteğinde ormasızlaştırılarak açılmış bir ölüm çukuru hazırlığı!
Mevzuata uygunluğumuza dair şüphe yok diyor Mapegin 2019da verdiği rapora istinaden, lakin mevzuata uygunluktan Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanından onay alamamış olduğu gerçeğini de ekleyerek. Haklarının devlet tarafından yenildiğini düşündüklerinin de üstüne basarak. Uğradıkları haksızlığa karşı hukuk yolu herkese açık diyerek devlete meydan okuyarak! Bu hadsizliğin, cüretin kaynağı ne acaba? Devlete ödenen kalem kalem vergilerden söz ederken üstüne orman bakanığının izinlerini iptal etmesine içerlediklerini anlıyoruz, iktidara karşı sitemkar tavırları açık. Rehabilite benim sorunum değil, Enerji bakanlığı ve Orman bakanlığı arasındaki anlaşmadır diyerek, traşlama suretiyle sıyırdıkları verimli toprağın ne olduğu, nasıl saklandığı, nerede olduğu sorularına da cevap vermeyeceklerini düşünüyor olsa gerek!
Son olarak madenciliğin nasıl eril bir zihniyetin işi olduğunu bize bir kez daha hatırlattığı için minnettarız kendisine!!! ‘Sabırlı adamlarız, biz madenciyiz, madenimiz 30 milyon yıl bekledi, biz 30 yıldır bekliyoruz, 3/5 ay daha bekleriz.’ Sabrın sonu selamet demeyi isterdik lakin o sabırlı, madenci, adamların bilmedikleri birşey var, vahşi kapitalizmin sürdürülmesine katkı sunan vahşi madencilik anlayışlarında öyle boğulmuşlarki, kibirlerinden önlerini göremiyorlar. Türkiyenin her yerinden insanları Kazdağlarının eteğine taşıyan, günlerce, haftalarca, aylarca, yaz kış demeden nöbet tutup bekleten, para cezalarıyla, sindirme politikalarıyla üstlerine gelinse de asla vazgeçirmeyen şey ‘sosyal hareketlilik’ değil, başlattığınız eko kırıma karşı esaslı bir direniştir. Bu direnişin sonucu olan bir sürecin içindeyiz şu an da ve devlet kurumlarını, bakanları göreve çağırıyoruz yeniden hükümsüz ruhsatın gerekliliklerini yerine getirmeye, Alamosu tahliye edip, Kirazlıda rehabilitasyonu başlatmaya…
Kazdağları; kök salmış ağaçlarıyla ormanların, capcanlı ekosistemiyle yaşayan yaban hayatın, suyuyla, bereketli toprağıyla nesillerdir beslenen üzerinde yaşayan insanların evidir. Altın madencilerinin değil!
Video için burayı tıklayınız